unterricht

listen to the pronunciation of unterricht
Deutsch - Türkisch
Englisch - Türkisch

Definition von unterricht im Englisch Türkisch wörterbuch

school
okul

O okulunu çok seviyor. - She likes her school a lot.

Lütfen okul kurallarına uyun. - Please obey the school rules.

school
(Eğitim) öğrenim kurumu
school
fakülte

Tom az önce hukuk fakültesinden mezun oldu. - Tom has just graduated from law school.

Bir işletme fakültesine gitmek istiyorum. - I would like to go to a business school.

school
birdem
school
yetiştirmek
school
bir ustadın öncüsü olduğu tarz veya üslup
school
{i} ekol
school
öğret

Burası, onun öğretmenlik yaptığı okul. - This is the school where she is teaching.

Her nasılsa, Japon lisem hakkında en fazla fark ettiğim şey öğrenciler tarafından öğretmenlerine gösterilen büyük saygıydı. - What I most noticed about my Japanese high school, however, was the great respect shown by students toward their teachers.

classes
sınıflar

Haftada beş gün buradaki sınıflara ders veririm. - I teach classes here five days a week.

Tom'la birlikte sınıfların var mı? - Do you have classes with Tom?

lessons
dersler

Haftada bir kez piyano dersleri alır. - She takes piano lessons once a week.

O, 6 yaşında piyano derslerine başladı. - She began lessons in piano at age 6.

school
(Denizbilim) sürü

Okul kütüphanemizin bir sürü kitabı var. - Our school library has many books.

Nisanda bir sürü okul etkinliklerimiz var. - In April we have a lot of school events.

school
{i} balık sürüsü

Bizim tekne bir balık sürüsünü izledi. - Our boat followed a school of fish.

classes
üst tabaka
classes
yukarı sınıflar
school
(isim) okul, mektep, ekol, tarz, okul çalışanları ve öğrencileri, okul binası, balık sürüsü
school
güz

Bizim güzel bir okul kütüphanemiz var. - We have a nice school library.

Okulun en güzel kızlarından biri olmasına rağmen Mary'nin hiç oğlan arkadaşı yoktu. - Mary is one of the prettiest girls in the whole school. Despite that, she's never had a boyfriend.

school
{i} ekol: school of philosophy felsefe ekolü
school
{i} okul çalışanları ve öğrencileri
school
{i} tarz

Tom Mary'nin okuldaki davranma tarzını görmezlikten gelmeye devam etmeyi reddetti. - Tom refused to continue to ignore the way Mary was behaving at school.

Lisedeyken ne tarz müzikten hoşlanırdın? - What kind of music did you like when you were in high school?