to go or travel to; to go in, as a way or path

listen to the pronunciation of to go or travel to; to go in, as a way or path
Englisch - Türkisch

Definition von to go or travel to; to go in, as a way or path im Englisch Türkisch wörterbuch

way
ilerleme

Rusçamın hâlâ iyi olmadığını biliyorum fakat kaydettiğim ilerlemeden oldukça mutluyum. - I know my Russian still has a long way to go, but I’m pretty happy with the progress I’ve made.

Korkarım onu bu şekilde yaparak ilerleme kaydedemeyeceğiz. - I'm afraid we'll get nowhere doing it this way.

way
{i} yol: on the way to Bolu Bolu yolu üzerinde
way
{i} gidişat
way
{i} usul

İşleri bizim usulümüzle yapmak zorunda kalacaksın. - You'll have to do things our way.

Biz onu usulüne göre yapıyoruz. - We're doing it the right way.

way
husus
way
uzak mesafede
way
mesafe

İstasyon az bir mesafede. - The station is a little way off.

Göl buradan uzun bir mesafedir. - The lake is a long way from here.

way
yol

Yolu bilmediklerinden, çok geçmeden kayboldular. - As they didn't know the way, they soon got lost.

20. yüzyılın ortalarından beri Pekin'de su kuyusu sayısı önemli ölçüde düşmüş ve yeni yol ve binalar için bir yol yapmak için yıkılmışlardır. - Since the mid-20th century, the number of hutongs in Beijing has dropped dramatically as they are demolished to make way for new roads and buildings.

way
yöntem

Biz bunu son kez senin yönteminle denedik ve işe yaramadı. - We tried it your way last time and it didn't work.

En iyi öğrenme yöntemi hata yapmaktır. - The best way to learn is to make mistakes.

way
uzakta

Tom buradan uzakta yaşamaktadır. - Tom lives a long way from here.

O adam biraz uzakta duruyordu fakat Tom'un bağırdığını duyunca geri döndü. - That man was standing a little ways away, but he turned when he heard Tom shout.

way
taraf

Elbiselerimi değiştirirken sadece bir dakika için diğer tarafa bakar mısın? - Would you mind looking the other way for just a minute while I change my clothes?

Bizim tarafa yolun düşerse, bize uğramayı unutma. - Be sure to drop in on us if you come our way.

way
{i} iş alanı
way
{i} davranış

Tom Mary'nin davranış şeklini onaylamıyor. - Tom doesn't approve of the way Mary's been behaving.

Tom Mary'nin davranış biçimini kesinlikle onaylamadı. - Tom certainly didn't approve of the way Mary was behaving.

way
{i} gelenek

Bir dil öğrenmenin geleneksel yolu olsa olsa birinin görev duygusunu tatmin edebilir ama o bir sevinç kaynağı olarak hizmet edemez. Ayrıca muhtemelen başarılı olmayacaktır. - The traditional way of learning a language may satisfy at most one's sense of duty, but it can hardly serve as a source of joy. Nor will it likely be successful.

way
{i} durum

Bir şeye bakış şeklin senin durumuna bağlıdır. - Your way of looking at something depends on your situation.

Bir kişinin bir şeye bakış şekli onun durumuna bağlıdır. - A person's way of looking at something depends on his situation.

way
{i} bakım

O, her bakımdan bir beyefendidir. - He is a gentleman in every way.

Sizin fikirleriniz bir bakıma doğru. - Your opinions are right in a way.

way
cihet
way
{i} tarz, biçim, şekil: in a polite
Englisch - Englisch
way