O onu yargılamak istemiyor.
 - She doesn't want to judge him.
Onu kendim için yargılamak zorunda kaldım.
 - I had to judge it for myself.
Tom kesinlikle yargıçları etkiledi.
 - Tom certainly impressed the judges.
Yargıç onu ölüme mahkûm etti.
 - The judge condemned him to death.
Tom bir sanat yarışmasında bir hakemdi.
 - Tom was a judge in an art contest.
O, atlarla ilgili iyi bir uzmandır.
 - He is a good judge of horses.
Uzmanlar henüz en iyi kitabı seçmediler.
 - The judges haven't yet picked the best book.