Dünya ve Güneş, Samanyolu Galaksi'sindeki milyarlarca yıldız arasında sadece ufacık noktadırlar.
- The Earth and Sun are just tiny dots among the billions of stars in the Milky Way Galaxy.
Bebek ufacık elini uzattı.
- The baby held out his tiny hand.
Evler ve arabalar gökyüzünden küçücük görünüyorlardı.
- The houses and cars looked tiny from the sky.
Bu küçücük köyde elli aile yaşıyor.
- Fifty families live in this tiny village.
Mary minik sulama kutusuyla annesinin bahçeyi sulamasına yardım etti.
- Mary helped her mother water the garden with her tiny watering can.
Hollanda halk biliminde kabouterler yer altında yaşayan minik insanlardır.
- In Dutch folklore, kabouters are tiny people who live underground.
Onu son gördüğünde, o sadece minnacık bir bebekti.
- The last time you saw her, she was just a tiny baby.
Fiber-optik kablolar insan kılları kadar ince minik cam elyafından oluşur.
- Fiber-optic cables are made up of tiny glass fibers which are as thin as human hairs.
Mary minik sulama kutusuyla annesinin bahçeyi sulamasına yardım etti.
- Mary helped her mother water the garden with her tiny watering can.
Dünyamız evrenin sadece küçük bir parçasıdır.
- Our world is only a tiny part of the universe.
Küçük bir dağ kasabasından geldi.
- He came from a tiny mountain town.
O, hayatımda şimdiye kadar gördüğüm en ufak hamam böceğiydi.
- That was the tiniest cockroach I've ever seen in my life.
Benim odam çok küçük.
- My room is very small.
Okul bahçesi çok küçüktü.
- The schoolyard was very small.
That was the smallest house I've ever seen.
... because in those tiny pockets with more atoms, ...
... within this tiny bundle of energy, smaller than an atom. ...