Nobody wants to hate my country.
- Kimse benim ülkemden nefret etmek istemez.
To hate, to love, to think, to feel, to see; all this is nothing but to perceive.
- Görmek, hissetmek, düşünmek, sevmek, nefret etmek; bütün bunlar algılamaktan başka bir şey değildir.
This is why I hate him.
- Ondan nefret etmemin nedeni bu.
She bought him a sweater, but he hated the color.
- O, ona bir kazak satın aldı, ama o renginden nefret etti.
Tom says that he detests war.
- Tom savaştan nefret ettiğini söylüyor.
Tom and Mary were disgusted with each other.
- Tom ve Mary birbirinden nefret etmişti.
She hated her husband.
- O, kocasından nefret etti.
Tom thought Mary knew how much he hated opera.
- Tom Mary'nin operadan ne kadar nefret ettiğini bildiğini düşündü.
Hypocrisy is my abhorrence.
- İkiyüzlülük benim nefret ettiğim şeydir.