kriz

listen to the pronunciation of kriz
Türkisch - Englisch
crisis

There will be an economic crisis at the end of this year. - Bu yılın sonunda bir ekonomik kriz olacak.

Workers are taking a financial beating in the employment crisis. - İşçiler iş krizinde mali yenilgi alıyorlar.

(Tıp) seizure

Tom knows what to do when Mary has an epileptic seizure. - Tom Mary'nin bir epilepsi krizi olduğunda ne yapacağını biliyor.

dunkirk
(Ticaret) depression

The economist anticipated a prolonged depression. - Ekonomist, sürüp giden bir ekonomik kriz sezinledi.

The economy is in a slight depression. - Ekonomi hafif bir krizde.

(Tıp) crises

I suppose that in the universe there is an infinite number of financial crises. - Sanırım evrende sonsuz sayıda finansal kriz var.

The UN has played a major role in defusing international crises and preventing conflicts. - BM, uluslararası krizleri ortadan kaldırmada ve çatışmaları önlemede önemli bir rol oynadı.

invasion
fit, attack
crisis; fit, attack, bout
bout
paroxysm
fit of hysterics, attack of nerves
fit
acme
(öksürük vb.) spell
attack

When he openly declared he would marry Pablo, he almost gave his grandmother a heart attack and made his aunt's eyes burst out of their sockets; however, his little sister beamed with pride. - O Pablo ile evleneceğini açıkça ilan ettiğinde, neredeyse büyük annesine kalp krizi geçirtecekti , halasının gözlerini yuvasından fırlattıracaktı fakat küçük kız kardeşi gururla baktı.

My father had a heart attack yesterday, but he was lucky to have a clinic close at hand. - Babam dün bir kalp krizi geçirdi fakat yakınlarda bir kliniğe sahip olduğu için şanslıydı.

conjuncture
ictus
slump

The stock market is in a prolonged slump. - Menkul kıymetler borsası sürüp giden bir ekonomik kriz içindedir.

spell
kriz geçirmek
have a fit of hysterics
kriz hali
(Tıp) critical condition
kriz içinde
crisis ridden
kriz yönetim merkezi
(Askeri) crisis management centre
kriz masası
Crisis desk
kriz diplomasisi
(Ticaret) crisis diplomacy
kriz durumu tahliyesi
crisis relocation
kriz ekonomisi
(Ticaret) crisis economy
kriz geçirmek
to have a fit of hysterics
kriz geçirmek
throw a fit
kriz girişimi
(Tıp) crisis intervention
kriz koordinasyon grubu
(Askeri) crisis coordination group
kriz masası
crisis management counter
kriz merkezi
crisis management center
kriz müdahale harekatı
(Askeri) crisis response operation
kriz müdahele meteoroloji ve çevresel destek sistemi
(Askeri) crisis action weather and environmental support system
kriz sonrası
(Askeri) off the crisis
kriz yaratmak
cause crisis
kriz yöneticisi
gamesman
kriz yönetim tatbikatı
(Askeri) crisis management exercise
kriz yönetim örgütü
(Askeri) crisis management organization
kriz zamanı kadrosu
(Askeri) crisis establishment
kriz çözme ekibleri
crisis resolution teams
kriz çıkmak
(crisis) to arise
kriz önleme planı
(Politika, Siyaset) anti-crisis plan
ekonomik kriz
(Ticaret) economic depression
mali kriz
(Ticaret) economic disaster
Kriz yönetimi
crisis management
ekonomik kriz
Economic crisis, slump
küresel kriz
Global recession
küresel kriz
Global crysis
ekonomik kriz
slump

The stock market is in a prolonged slump. - Menkul kıymetler borsası sürüp giden bir ekonomik kriz içindedir.

ekonomik kriz
depression

The economist anticipated a prolonged depression. - Ekonomist, sürüp giden bir ekonomik kriz sezinledi.

kategori; kriz müdahele timi
(Askeri) category; crisis action team
kimyasal harp maddesi kontrol maddesi; kriz müdahele modülü
(Askeri) chemical agent monitor; crisis action module
mali kriz
(Hukuk) financial crisis
müşterek karargah kriz eylem takımı
(Askeri) joint staff crisis action team
müşterek kriz eylem takımı
(Askeri) joint crisis action team
müşterek kriz yönetim kabiliyeti
(Askeri) joint crisis management capability
müşterek kuvvet istihbarat başkanlığı kriz harekatlarından sorumlu yarbaşkanlığı
(Askeri) joint force intelligence directorate deputy directorate for crisis operations
nöbet (kriz) sonrası uyku
(Tıp) postictal sleep
Türkisch - Türkisch
Bir toplumun, bir kuruluşun veya bir kimsenin yaşamında görülen güç dönem, bunalım, buhran
Bir organda birdenbire ortaya çıkan fizyolojik bozukluk: "Krizler sıkıştırdığı zaman özel kliniklerde yatmaya gidiyordu."- Ç. Altan
Bir toplumun, bir kuruluşun veya bir kimsenin yaşamında görülen güç dönem, bunalım, buhran: "Krizin ne kadar sürdüğünü bilmiyorum."- F. R. Atay
Bir organda birdenbire ortaya çıkan fizyolojik bozukluk
Bunalım
Fizyolojik bir rahatsızlığın şiddetli yinelenmelerle ortaya çıkan nöbeti
kriz masası
Bir afetin zararlarını gidermek amacıyla geçici bir süre için uzmanlardan oluşturulan kurul
kriz yöneticisi
Zorda kalan işletmeye belirli bir sürede yardım ederek sorunu çözen tecrübeli kimse
kriz yönetimi
İşletmelerde hatalı üretim, ham madde, kalite düşüklüğü, pazarlama vb. sebeplerle ortaya çıkan sorunlu dönemde iş başına getirilen yöneticilerin davranışı
kriz
Favoriten