Tom, gülümsemekten kendini alıkoyamadı.
- Tom couldn't wipe the smile off his face.
Bazen gülümsemek için bir çiçek yetmeli.
- Sometimes a flower should be enough to smile.
Tom Mary'ye güldüğünde o geri gülmekten kendini alamadı.
- When Tom smiled at Mary, she couldn't help but smile back.
Tom gülmekten kendini alamadı.
- Tom couldn't help but smile.
Bana bir tanıma tebessümü verdi.
- He gave me a smile of recognition.
Onun tebessümü onu rahatlattı.
- His smile put her at ease.
Tom, Mary'ye dostça bir gülücük verdi.
- Tom gave Mary a friendly smile.
Tom, Mary'ye kocaman bir gülücük verdi.
- Tom gave Mary a big smile.
Kim'in gülümsemesi çok tatlıydı.
- Kim's smile was very sweet.
O, diş teli taktığından beri neredeyse onun gülümsemesini görmedim.
- Since she got her braces, I've hardly seen her smile.