John ve Mary birbirini seviyordu.
- John and Mary loved each other.
Birbirinizi tanıyor musunuz?
- Do you know each other?
İki erkek kardeş birbirine gülümsedi.
- The two brothers smiled at each other.
İki köy birbirine bitişiktir.
- The two villages adjoin each other.
İki erkek çocuk birbirlerini suçlamaya başladı.
- The two boys began to blame each other.
İki insan birbirlerini mükemmel şekilde anlıyorlardı, ve birbirlerinin güçlü niteliklerine karşılıklı saygıları vardı.
- The two men understood one another perfectly, and had a mutual respect for each other's strong qualities.
Biz birbirimizi tanımıyoruz.
- We don't know each other.
Japonya ve Çin, pek çok yönden birbirinden farklıdır.
- Japan and China differ from each other in many ways.
Ne zaman tekrar birbirimizi görebiliriz?
- When can we see each other again?
Biz ayrıldık, birbirimizi asla tekrar görmeyeceğiz.
- We parted, never to see each other again.
Maria and Robert loved each other.