boz

listen to the pronunciation of boz
Türkisch - Englisch
{i} grizzle
{s} gray

Don't eat me, gray wolf, I'll sing a song for you. - Bozkurt, beni yeme, senin için bir şarkı söylerim.

rough, waste, uncultivated (land)
grey, gray; (toprak) uncultivated
dun
grey
dele
earth-brown; brown; ash-gray; gray
disrupted

At the meeting he monopolized the discussion and completely disrupted the proceeding. - Toplantıda o, tartışmayı tekeline aldı ve davayı tamamen bozdu.

My sleep cycle has been disrupted. - Benim uyku döngüm bozuldu?

discomposed
mar

Tom wondered why Mary seemed so depressed. - Tom Mary'nin neden çok morali bozuk göründüğünü merak ediyordu.

Maria took the metro, since her car broke down. - Maria arabası bozulduğu için metroya bindi.

{f} bungle
corrupt

Voters must not be corrupted. - Seçmenler bozuk olmamalıdır.

The party in power is corrupt, but the opposition is little better. - İktidar partisi bozulmuş fakat muhalefet biraz daha iyi.

make imperfect
{f} depraved
bang up
addle
{f} corrupting

These foreign words are corrupting our beautiful language. - Bu yabancı kelimeler güzel dilimizi bozuyor.

infringe
unmake
{f} impaired

Sami's vision was severely impaired. - Sami'nin görüşü ciddi şekilde bozulmuştu.

muck up
{f} spoil

The figure on the left spoils the unity of the painting. - Soldaki figür resmin bütünlüğünü bozuyor.

Tom ate some spoiled food and became sick. - Tom biraz bozulmuş yiyecek yedi ve hastalandı.

{f} spoiling

You're spoiling the mood. - Sen ruh halini bozuyorsun.

I'm not spoiling their view. - Ben onların manzarasını bozmuyorum.

{f} blight
grizzly

Layla thinks that a dingo is as big as a grizzly. - Leyla bir dingonun bir boz ayı kadar büyük olduğunu düşünüyor.

What should I do if I'm attacked by a grizzly bear? - Bir bozayı tarafından saldırıya uğrarsam ne yapmalıyım?

{f} bungling
deface
{f} hashing
{f} disrupting
distort
impair

Sami's vision was severely impaired. - Sami'nin görüşü ciddi şekilde bozulmuştu.

He has some cognitive impairment. - Onun biraz bilişsel bozukluğu var.

{f} spoiled

When I opened the refrigerator, I noticed the meat had spoiled. - Buzdolabını açtığımda, etin bozulduğunu gördüm.

Tom ate some spoiled food and became sick. - Tom biraz bozulmuş yiyecek yedi ve hastalandı.

annul
{f} spoilt
check off
{f} marred
{f} corrupted

Voters must not be corrupted. - Seçmenler bozuk olmamalıdır.

The morals of our politicians have been corrupted. - Siyasetçilerimizin ahlakı bozuldu.

quash
deprave
disarrange
discompose
deformed
{f} distorted
blemished
griseous
defaced
derange
rumple
deform
muckup
discomfit

Don't worry. Your joke did not really discomfit me. - Endişelenme. Şakan beni gerçekten bozmadı.

boz (renk)
grizzly
boz bulanık
disrupt the fuzzy
boz sağan
(Kuşbilim) Pallid Swift (Apus pallidus)
boz (toprak)
uncultivated
boz alamecek
(Tabiat Doğa) (kuş) desert finch
boz at
dun
boz ayı
(Tabiat Doğa) (hayvan, Fam: ayıgiller,dübbiye) [syn.: boz ayı, kahverengi ayı] brown bear
boz fırtına kırlangıcı
(Tabiat Doğa) (kuş, Fam: fırtınakuşugiller) Swinhoe's storm-petrel
boz kahverengi
taupe
boz kaz
(Tabiat Doğa) (kuş, Fam: Anserinae) [syn.: boz kaz, yaban kazı] greylag goose
boz kirazkuşu
(Tabiat Doğa) (kuş, Fam: yelvegiller) cinereous bunting
boz kuyrukkakan
(Tabiat Doğa) (kuş, Fam: karatavukgiller) Isabelline wheatear
boz renk
dun
boz sağan
(Tabiat Doğa) (kuş, Fam: ebabiller) pallid swift
boz yelkovan
(Tabiat Doğa) (kuş, Fam: yelkovangiller,ebabil) Cory's shearwater
boz ördek
(Tabiat Doğa) (kuş, Fam: kazgiller) gadwall, duck
yap boz
puzzle
Englisch - Türkisch

Definition von boz im Englisch Türkisch wörterbuch

yap boz
Puzzle