Yaşlı adam yalnız yaşıyor.
- The old man lives alone.
O yalnız yürümeyi sever.
- She likes to walk alone.
O yalnızken kendini her zaman müzikle rahatlattı.
- She always comforted herself with music when she was lonely.
Bu şehir sen olmadan soğuk ve yalnız.
- This city is cold and lonely without you.
O yalnız başına kahvaltı yaptı.
- He had breakfast all alone.
İş onun tarafından yalnız başına mı yapıldı.
- Was the work done by him alone?
Ben gidersem kimsesiz olacaksın.
- If I go, you'll be all alone.
Tek başına yaşıyordu.
- She is used to living alone.
Hiroko orada tek başına oturdu.
- Hiroko sat there all alone.
O tek başına yürümeyi sever.
- She likes to walk alone.
Hiroko orada tek başına oturdu.
- Hiroko sat there all alone.
Şu anda, Tom sadece yalnız bırakılmayı istiyor.
- Right now, Tom just wants to be left alone.
Sadece yalnız bırakılmak istediler.
- They just wanted to be left alone.
Japonlara göre, tek başına uyuyan bir Amerikan bebeği yalnız görünüyor.
- To Japanese, an American baby sleeping by himself seems lonely.
Tek başıma olmam yalnız olduğum anlamına gelmez.
- Just because I'm alone doesn't mean I'm lonely.
Tom olmadan burası çok ıssız olacak.
- It's going to be very lonely here without Tom.
O, bu ıssız yerde tek başına taşıyor.
- He lives in this lonely place by himself.
She walked home alone.
The responsibility is theirs alone.
The job was to hard for me to do alone.
I can't ask for help because I am alone.