Definition von öğrencisi im Türkisch Englisch wörterbuch
- schooler
- One who provides schooling
- A student, or in some cases member, of a particular type of school or schooling
We're a bunch of old-schoolers.
- {i} student at school, pupil (used in combination)
- öğrenci
- pupil
The pupil was punished for smoking.
- Öğrenci sigara içtiği için cezalandırıldı.
There are 40 pupils in this class.
- Bu sınıfta kırk öğrenci var.
- öğrenci
- student
Few students know how to read Latin.
- Latince'nin nasıl okunacağını çok az öğrenci bilir.
Although Go is probably the most popular Japanese game in my country, at most only a few university students know it.
- Go büyük ihtimalle benim ülkemdeki en popüler Japon oyunu olsa da o bile bazı üniversite öğrencileri dışında pek bilinmiyor.
- öğrencisi olmak
- sit under
- öğrenci
- students
Praise stimulates students to work hard.
- Övgü öğrencileri çok çalışmaya teşvik eder.
Students should develop their reading skills.
- Öğrenciler, okuma yeteneklerini geliştirmeliler.
- öğrenci
- disciple
- öğrenci
- (kız) schoolgirl
- öğrenci
- learner
Tom was teased at school because he was a slow learner.
- Tom yavaş bir öğrenci olduğu için okulda alay edildi.
You are a fast learner.
- Sen hızlı bir öğrencisin.
- öğrenci
- student, pupil; (kız) schoolgirl; (erkek) schoolboy; (askeri) cadet
- öğrenci
- pupilary
- öğrenci
- {s} pupillary
- öğrenci
- tutee
- öğrenci
- seminarist
- öğrenci
- {i} scholar
Eileen was a very good student. She earned a scholarship to attend Syracuse University.
- Eileen çok iyi bir öğrenciydi. O Syracuse Üniversitesinde okumak için bir burs kazandı.
This student isn't rich, he won a scholarship to study abroad.
- Bu öğrenci zengin değil, o yurtdışında eğitim için bir burs kazandı.
- öğrenci
- dayboy
- birinci sınıf öğrencisi
- (Eğitim) freshmen
- lise öğrencisi
- (Politika, Siyaset) high-schooler
- master öğrencisi
- postgraduate
- öğrenci
- (erkek) schoolboy
- öğrenci
- schoolboy
Tom was as excited as a schoolboy.
- Tom bir öğrenci gibi heyecanlıydı.
Today schoolboys are more naughty than earlier.
- Bugünkü erkek öğrenciler daha öncekilerden daha yaramazdırlar.
- öğrenci
- schoolgirl
Tom giggled like a schoolgirl.
- Tom bir kız öğrenci gibi kıkırdadı.
Tom blushed like a schoolgirl.
- Tom bir kız öğrenci gibi kızardı.
- öğrenci
- trainee
- 4. sınıf öğrencisi
- fourth grade student
- doktora öğrencisi
- Postgraduate
- Aziz paulus'un öğrencisi
- Titus
- Aziz paulus'un öğrencisi
- (ıncil) Timothy
- birinci sınıf öğrencisi
- freshman in college
- birinci sınıf öğrencisi
- first-year student
- birinci sınıf öğrencisi
- frosh
- büyük öğrenciye hizmet eden alt sınıf öğrencisi
- fag
- cambridge öğrencisi
- Cantab
- deniz harp okulu öğrencisi
- middy
- deniz harp okulu öğrencisi
- midshipman
- deniz harp okulunun en yeni öğrencisi
- plebe
- harp okulu öğrencisi
- officer cadet
- harp okulu öğrencisi
- cadet
- harrow öğrencisi
- Harrovian
- harvard öğrencisi
- Cantab
- hazırlık öğrencisi
- (üniv.) prep
- hukuk öğrencisi
- law student
- ikinci sınıf öğrencisi
- (üniv.) sophomore
- ikinci ve üçüncü sınıf öğrencisi
- sophister
- ikinci yıl öğrencisi
- sophomore
- ilkokul öğrencisi
- primary school student
- lisansüstü öğrencisi
- graduate student
- master öğrencisi
- graduate
Tom is a graduate student.
- Tom master öğrencisi.
- onur öğrencisi
- (Eğitim) honor student
- orta sınıf öğrencisi
- middler
- polis akademisi öğrencisi
- cadet
- polis okulu öğrencisi
- cadet
- sanat öğrencisi
- (Sanat) art student
- son sınıf öğrencisi
- senior
Tom was class president when he was a senior.
- Tom, son sınıf öğrencisi iken sınıf başkanıydı.
I am a senior at Hyogo University.
- Hyogo Üniversitesinde son sınıf öğrencisiyim.
- sınıf öğrencisi
- former
- sınıf öğrencisi
- grader
She's a second grader.
- O ikinci sınıf öğrencisi.
Tom is a third grader.
- Tom üçüncü sınıf öğrencisi.
- tiyatro öğrencisi
- drama student
- transfer öğrencisi
- (Eğitim) transfer student
- tıp öğrencisi
- medic
More than 200 medical students watched the dissection.
- Diseksiyonu 200'den fazla tıp öğrencisi izledi.
She was a medical student.
- O bir tıp öğrencisiydi.
- yatılı okul öğrencisi
- pensioner
- yüksek lisans öğrencisi
- postgraduate
- üniversite öğrencisi
- (Eğitim) college student
- üniversite öğrencisi
- undergraduate
- üniversite öğrencisi
- undergrad
He is an undergraduate in the law department.
- O, hukuk bölümünde bir üniversite öğrencisidir.
- üniversite öğrencisi
- (Eğitim) collegian
- üniversitede birinci sınıf öğrencisi
- fresher, freshman
- üçüncü ve dördüncü sınıf öğrencisi
- sophister
