The two brothers smiled at each other.
- İki erkek kardeş birbirine gülümsedi.
The two villages adjoin each other.
- İki köy birbirine bitişiktir.
Alan Tate and I looked at one another for a while.
- Alan Tate ve ben bir süre birbirimize baktık.
It is our duty to help one another.
- Birbirimize yardım etmek bizim görevimizdir.
My little sister and I used to play tag a lot. We would chase each other, and the one chasing would try to tag the one being chased and yell: You're it!
- Küçük kız kardeşim ve ben çok fazla kovalamaca oynardık. Birbirimizi kovalardık ve kovalayan kişi kovalanana dokunmaya çalışır ve ona Sen ebesin! diye seslenirdi.
These two lines cut across each other at right angles.
- Bu iki çizgi birbirini dik açıyla kesmektedir.
Everything is interconnected.
- Her şey birbirine bağlıdır.
Tatoeba is really multilingual. All the languages are interconnected.
- Tatoeba gerçekten çok dilli. Bütün diller birbirine bağlıdır.
Tom and Mary depended on one another.
- Tom ve Mary birbirine bağlıdır.
The two streets run parallel to one another.
- İki cadde birbirine paralel çalışır.