Pazar çalışmak zorunda mısın?
- Musst du am Sonntag arbeiten?
Tom ve karısı kıt kanaat geçinmek için her ikisi çalışmak zorunda.
- Tom und seine Frau müssen beide arbeiten, um über die Runden zu kommen.
Evrakların hepsini bir araya toplar mısın?
- Can you gather all of the papers together?
Casus evrakları yaktı.
- The spy burned the papers.
İşler için onunla röportaj yapıldı.
- She was interviewed for jobs.
Askerler eve gelmeye barış zamanı işlerini bulmaya başladılar.
- Soldiers began to come home and find peacetime jobs.
Biz kimlik belgelerimizi güvenlik masasına göstermek zorunda kaldık.
- We had to show our papers at the security desk.
Sınav kağıtların Pazartesiye kadar teslim edilmelidir.
- Your test papers must be handed in by Monday.
Boşanma kağıtlarını az önce imzaladım, nihayet özgürüm!
- I've just signed the divorce papers; I'm free at last!
Evrakların hepsini bir araya toplar mısın?
- Can you gather all of the papers together?
Casus evrakları yaktı.
- The spy burned the papers.
O bir fabrikada çalışıyor.
- He works in a factory.
Babam bir fabrika için çalışmaktadır.
- My father works for a factory.
Bu kitap şairin en iyi çalışmalarından biridir.
- This book is one of the poet's best works.
Bu, telif hakkı ile korunan bir materyalin çevirisiydi, bu yüzden telif hakkı sahiplerinin türetilmiş çalışmaları kontrol etme hakkı olduğu için onu iptal ettim.
- This was a translation of copyrighted material, so I deleted it since copyright owners have the right to control derivative works.
Bilgisayarlar gerçekten edebi eserleri çevirebilir mi?
- Can computers actually translate literary works?
Tom'un eserlerde çok sayıda projesi var.
- Tom has a lot of projects in the works.
Beton karma tesisi sadece şantiyeden bir mil uzakta.
- The concrete mixing plant is just a mile from the worksite.
Karıştırma tesisinden şantiyeye beton taşımak için doksan dakikamız var.
- We have ninety minutes to carry the concrete from the mixing plant to the worksite.
Dan treni bir bakım atölyesine sürdü.
- Dan drove the train to a maintenance workshop.
Boş eller internetin atölyesidir.
- Idle hands are the Internet's workshop.
Her ülkede aynı şekilde işler.
- It works the same way in every country.
Ben işlerin kontrolünü aldım.
- I got control of the works.
O tamamen reklam yapıldığı gibi çalışır.
- It works exactly as advertised.
Atölyesinde bir tablo yapıyor.
- He's making a table in his workshop.
I will start working on July the first.
- Ich werde am ersten Juli anfangen zu arbeiten.
He is accustomed to working hard.
- Er ist daran gewöhnt, hart zu arbeiten.