I think we'll get there in time if we don't get caught in a traffic jam.
- Bir trafik sıkışıklığı yakalanmazsak, sanırım zamanında orada olacağız.
I think we'll make it in time if we don't get stuck in a traffic jam.
- Trafik sıkışıklığına yakalanmazsak, sanırım onu zamanında yapacağız.
Tom pays his debts promptly.
- Tom borçlarını zamanında öder.
You can rely on their coming on time.
- Onların zamanında geleceğine inanabilirsin.
The plane took off on time.
- Uçak zamanında kalktı.
A timely snow promises a good harvest.
- Zamanında kar iyi bir hasat vaat ediyor.
If it had not been for his timely hit, our team would have lost the game.
- Zamanında vuruş olmasaydı, bizim takım oyunu kaybetmiş olurdu.
Mary and I dated a long time ago.
- Mary ve ben uzun zaman önce çıktık.
I've always dated older women.
- Her zaman yaşlı kadınlarla flört ettim.
What are the measures of time?
- Zamanın ölçüsü nedir?
What time will you be back?
- Ne zaman geri döneceksin?
Which endings does this verb have in the present tense?
- Bu fiil geniş zamanda hangi takıları alır?
Tom says that he always feels tense when Mary is in the room.
- Mary odada iken, Tom her zaman gergin hissettiğini söylüyor.
From the moment he arrived there, he kept on bothering his doctor to tell him when he would be able to go home.
- Oraya vardığı andan itibaren, eve ne zaman gidebileceğini kendisine söylemesi için doktoru rahatsız etmeye devam etti.
I'll talk to him at the earliest possible moment.
- Mümkün olan en kısa zamanda onunla konuşacağım.
It took me more than two hours to translate a few pages of English.
- Birkaç sayfa İngilizce çevirmek iki saatten fazla zamanımı aldı.
It took me more than two hours to translate a few pages of English.
- Birkaç sayfa ingilizceyi çevirmek iki saatten daha fazla zamanımı aldı.
He kept smoking all the while.
- O her zaman sigara içmeye devam etti.
He kept on working all the while.
- O,her zaman çalışmaya devam etti.
Every time I hear that song, I think of my high school days.
- O şarkıyı duyduğum her zaman,lise günlerimi düşünürüm.
It rained heavily all day, during which time I stayed indoors.
- Tüm gün şiddetli yağmur yağdı, bu zaman zarfında evde kaldım.
I wonder when the rainy season will end.
- Yağışlı sezonun ne zaman biteceğini merak ediyorum.
Tax season is a very busy time of year for accountants.
- Vergi sezonu muhasebeciler için yılın en meşgul zamanıdır.
When can I swim here?
- Ne zaman burada yüzebilirim?
When will you return?
- Ne zaman geri döneceksin?
Once upon a time there lived an emperor who was a great conqueror, and reigned over more countries than anyone in the world.
- Bir zamanlar büyük bir fatih olan bir imparator yaşardı ve dünyadaki herhangi birinden daha fazla ülkede hüküm sürdü.
There was a time when kings and queens reigned over the world.
- Kralların ve kraliçelerin dünyada hüküm sürdüğü bir zaman vardı.
He occasionally visited me.
- O, zaman zaman beni ziyaret etti.
He doesn't travel much apart from occasional business trips.
- O zaman zaman iş gezilerinin dışında çok seyahat etmez.
Tom always makes it a rule never to ask a woman her age.
- Tom her zaman bir kadına yaşını asla sormamayı bir kural olarak benimser.
It's been quite ages since we last met.
- Son karşılaştığımızdan beri oldukça uzun zaman oldu.
The students' lunch period is from twelve to one.
- Öğrencilerin öğlen yemeği zamanı saat on ikiden saat bire kadardır.
The goal of the center should be to train young people from other countries within a specific time period.
- Merkezin hedefi, diğer ülkelerden gelen gençleri belli bir zaman aralığında eğitmek olmalıdır.
Between space and time.
- Uzay ve zaman arasında.
If geometry is the science of space, what is the science of time?
- Geometri uzay bilimi ise, zaman bilimi nedir?
There were no radios in those times.
- O zamanlar hiç radyo yoktu.
He's behind the times in his methods.
- O metotlarında zamanın gerisindedir.
Everytime I look at him, he smiles.
- Ona ne zaman baksam gülümser.
In my opinion, Twitter is a waste of time.
- Bence Twitter bir zaman kaybıdır.
What are the measures of time?
- Zamanın ölçüsü nedir?
Bill wanted to get to the office in good time to clean his desk.
- Tom masasını temizlemek için tam zamanında ofise gitmek istedi.
The taxi arrived in good time.
- Taksi tam zamanında geldi.
We have a lot of snow at this time of the year.
- Yılın bu zamanında bir sürü karımız var.
Ten years is a long time.
- On yıl uzun bir zamandır.
Şu sıralar BT sertifikasyonlarına çalışmaya çok vakit harcıyorum.
- Bu aralar IT sertifikasyonlarına çalışmak için epey zaman harcıyorum.
Nasıl vakit buluyor bilmiyorum.
- Buna nasıl zaman ayırıyor bilmiyorum.