vakit

listen to the pronunciation of vakit
التركية - الإنجليزية
time

I had a good time last evening. - Dün akşam iyi bir vakit geçirdim.

He will be having dinner with her at this time tomorrow. - Yarın bu vakitte onunla akşam yemeği yiyor olacak.

hour

I put in an hour of jogging before I go to school. - Ben okula gitmeden önce bir saatlik koşuya vakit ayırdım.

when

When I was little, I spent a lot of time in the country with my grandparents. - Küçükken büyükanne ve büyükbabalarımla taşrada çok vakit geçirdim.

Tom and Mary spent a lot of time together when they were kids. - Tom ve Mary çocukken birlikte çok vakit geçirdiler.

when: Refia geldiği vakit when Refia comes/when Refia came
the right time, the time (for doing something)
time; the right time; appointed time; time, season
season
father time
while

It's just going to take a while. - Bu gerçekten biraz vakit alacak.

We haven't really spent time with each other for a while. - Bir süredir gerçekten birbirimizle vakit geçirmedik.

appointed time
juncture
vakit kazanmak
gain time
vakit geçirmek
spend time
vakit geçirmek
monkey around
vakit geçirmek
fiddle around
vakit geçirmek
luxuriate in
vakit geçirmek
kill time

We played cards to kill time. - Vakit geçirmek için kart oynadık.

vakit geçirmek
while away the time
vakit geçirmek
loaf
vakit geçirmek
pass the time

What do you do to pass the time? - Vakit geçirmek için ne yaparsın?

vakit geçirmek
monkey about
vakit geçirmek
Spend (one's) time
vakit kaybı
waste of time
vakit nakittir
Time is money
vakit almak
to take time, to take up time
vakit bulmak
to get round to
vakit dolmak
for a given period of time to be up, come to an end
vakit geçirmek
fool
vakit geçirmek
to pass the time, to kill time
vakit geçirmek
to pass the time, occupy oneself
vakit geçirmek
potter
vakit geçirmek
(ile) potter at
vakit geçirmek
play around
vakit geçirmeye çalışmak
play for time
vakit harcamak
fiddle-faddle
vakit kaybetmeden
without loss of time, without delay
vakit kaybetmeden
without losing any time, promptly, at once
vakit kaybetmek
to lose time
vakit kazanmak
to buy time
vakit kazanmak
1. to save time. 2. (for someone) to gain time
vakit kazanmaya çalışma
stall
vakit kazanmaya çalışmak
stall for time
vakit nakittir
(Atasözü) Time is money
vakit tamam
time is up
vakit tamam
time's up
vakit vakit
from time to time, at times
vakit vakit
from tme to time
vakit öldüren
frigging
vakit öldürmek
frig
vakit öldürmek
to kill time
vakit öldürmek
frivol
vakit öldürmek
horse around
vakit öldürmek
trifle with
vakit öldürmek
dilly dally
vakit öldürmek
diddle
vakit öldürmek
hang out
vakit öldürmek
fiddle away
boş vakit
spare time

Do you know what Tom does in his spare time? - Tom'un boş vakitlerinde ne yaptığını biliyor musunuz?

iyi vakit geçirmek
have a good time
vakit ayırmak
spare time
bütün vakit
right along
geç vakit
late in the evening
her vakit
all through
vakit ayırmak
spare some time to
vakit ayırmak
allocate (some) time
vakit ayırmak
allocate time
vakit geçirmek
(Argo) fuck around
vakit geçirmek
(Argo) fuck about
vakit harcamak
spend time
vakit harcamak
waste time

I don't want to waste time talking to Tom. - Tom'la konuşarak vakit harcamak istemiyorum.

Why do you want to waste time doing that? - Neden onu yaparak boşa vakit harcamak istiyorsun?

vakit ayırmak
slot
vakit geçirmek
buy time
beş vakit
five times
beş vakit namaz
the five daily prayers‎: Fajr prayer, Zuhr prayer, asr prayer, maghrib prayer, isya' prayer
boş vakit geçirmek
to spend leisure time
kimi vakit
some time
kimi vakit, bazen
some time, sometimes
aptalca vakit geçirmek
bugger around
basık havalı yerlerde vakit geçirmek
frowst
beraber vakit geçirmek
hobnob
beş vakit namaz Islam
the complete set of daily prayers
birlikte vakit geçirmek
consort
boş vakit
a) spare time b) leisure
boş vakit
1. spare time. 2. leisure
eğlenceli vakit
rollicking time
fırsat her vakit ele geçmez
(Atasözü) Opportunity only knocks once
geç vakit
after hours
hayal kurarak vakit geçirmek
dream away
hiçbir zaman/vakit
(used with a negative verb) at no time whatever; never
hoşça vakit geçirme
recreation
hoşça vakit geçirmek
to have a good time
hoşça vakit geçirmek
recreate oneself
hoşça vakit geçirtmek
regale
hoşça vakit geçirtmek
to regale
iyi vakit geçirmek
recreate oneself
ne vakit
when, what time
standart vakit
standard time
tembel tembel vakit geçirmek
laze away
tez vakit
soonest time
vakit geçirmek
monkey about/around
vakit geçirmek
putter
âhir ömür/vakit old age
(one's) last years
التركية - التركية
Zaman anlatan kelimelere belirtilen durumunda gelince "iken" anlamını verir
Bir işe ayrılmış veya bir iş için alışılmış saatler
Zaman

Bu aralar IT sertifikasyonlarına çalışmak için epey zaman harcıyorum. - Şu sıralar BT sertifikasyonlarına çalışmaya çok vakit harcıyorum.

Buna nasıl zaman ayırıyor bilmiyorum. - Nasıl vakit buluyor bilmiyorum.

Ahmet Emin Yalman ve Mehmet Asım Us'un 1917 yılında kurduğu gazete
Zaman: "Mevsim mütehayyil, vakit akşamdı Bebek'te."- Y. K. Beyatlı
Çağ
Tespit edilmiş olan zaman: "Kâhya - vakit gayri Süleyman, haber saldık gelecekler, pamuklar da kıvamına geldi - demişti."- S. Kocagöz
Zaman anlatan kelimelere belirtilen durumunda gelince "iken" anlamını verir. "Ettiği, edeceği" anlamındaki söyleyişlerden sonra getirilerek zaman zarfları yapılır. İmkân, fırsat
İmkân, fırsat
Tespit edilmiş olan zaman
Geçim, para bakımından imkân
"Ettiği, edeceği" anlamındaki söyleyişlerden sonra getirilerek zaman zarfları yapılır
(Osmanlı Dönemi) İF
if
vakit bevakit
(Osmanlı Dönemi) zamanla, sezonla; vakit vakit; zaman zaman
vakit vakit
Belli olmayan zamanlarda, ara sıra, zaman zaman
Vakit geçirmek
oyalanmak
Vakitler
(Osmanlı Dönemi) NEKÂYAT
ahir vakit
İnsan ömrünün son yılları
beş vakit
Her zaman, günün her saatinde
beş vakit
Günün sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı zamanları
beş vakit
Bu vakitlerde kılınan namaz
tez vakit
En kısa süreli
vakitler
(Osmanlı Dönemi) evkât
vakit
المفضلات