vurarak

listen to the pronunciation of vurarak
التركية - الإنجليزية
pounding

The manager reprimanded the man by pounding on the table. - Müdür masaya vurarak adamı azarladı.

beating
striking
strikingly
hitting
vurarak kesmek
hack
vurarak kesmek
hew down
vurarak kırmak
stave in
vurarak masaj yapmak
percussion
vur
struck

Lightning struck the tower. - Yıldırım kuleyi vurdu.

He had just finished his homework when the clock struck ten. - Saat onu vurduğunda, o ev ödevini henüz bitirmişti.

kuvvetli vurarak
whopping
vur
{f} shot

The policeman was off duty when he was shot to death. - Polis vurularak öldürüldüğünde izinliydi.

They were ready to run the risk of being shot by the enemy. - Onlar düşman tarafından vurulma riskini göze almaya hazırdılar.

vur
{f} smitten

He was smitten with your mother. - O senin annene vurulmuş.

Dan was immediately smitten with Linda. - Dan hemen Linda'ya vuruldu.

vur
{f} pounding

I asked Tom to stop pounding on the wall. - Tom'un duvara vurmasını bırakmasını istedim.

Tom started pounding on the door. - Tom kapıya vurmaya başladı.

vur
{f} slap
vur
{f} hit

We were afraid that we might be hit by a bullet, so we ran downstairs. - Biz bir mermi tarafından vurulabileceğimizden korkuyorduk, bu yüzden aşağıya koştuk.

A massive earthquake of magnitude 8.8 hit the Japanese islands today. - 8.8 büyüklüğündeki büyük deprem bugün Japon adalarını vurdu.

vur
{f} beating

I saw him beating the animal. - Onun hayvana vurduğunu gördüm.

The rain was beating against the windows. - Yağmur pencerelere vuruyordu.

vur
{f} batting

He has a high batting average. - Onun yüksek bir topa vuruş averajı vardır.

vur
{f} flick
vur
{f} knock

Tom knocked him down. - Tom ona vurup yere yıktı.

Tom knocked Mary down. - Tom Mary'ye vurup yere serdi.

vur
{f} thwack
vur
{f} striking

It was a bright cold day in April, and the clocks were striking thirteen. - Nisanda aydınlık soğuk bir gündü ve saat on üçü vuruyordu.

vur
{f} clout
vur
{f} smote
vur
{f} swipe
vur
{f} beaten

I've never beaten Tom. - Ben hiç Tom'a vurmadım.

Have you ever beaten your dog? - Hiç köpeğine vurdun mu?

vur
{f} thump
vur
{f} hitting

We couldn't stop him from hitting her. - Onun ona vurmasını engelleyemedik.

I don't blame you for hitting him. - Ona vurduğun için seni suçlamıyorum.

vur
{f} sock
(nuß usw.) zoria vurarak acmak
(Nuss usw.) Zoria hitting Opening
ayaklarını yere vurarak dans etme
tap dance
aşağıdan vurarak
underarm
krikette hedefi vurarak oyun dışı etmek
stump
krikette hedefi vurarak oyun dışı etmek
stump out
topuğunu yere vurarak dans etmek
heel
vur
whacked

Tom whacked the dog with his cane. - Tom bastonu ile köpeğe vurdu.

vur
whacking
vur
battering
vur
{f} beat

Have you ever beaten your dog? - Hiç köpeğine vurdun mu?

Why did your father beat you? - Neden baban sana vurdu?