uzak

listen to the pronunciation of uzak
التركية - الإنجليزية
remote

She was born in a remote village in Nepal. - O, Nepal'de uzak bir köyde doğdu.

The activists were last seen in a remote, forested corner of Brazil. - Aktivistler en son Brezilya'nın uzak, ormanlık bir köşesinde görüldüler.

away

If I'm away from home for a period of time, I will stop mail delivery. - Eğer bir süre evden uzak olursam, posta servisini bırakacağım.

How far away is the airport? - Havaalanı ne kadar uzak?

distant

Tom is distantly related to Mary. - Tom Mary ile uzaktan ilgilidir.

We live many miles distant from each other. - Biz birbirimizden kilometrelerce uzakta yaşıyoruz.

far

The story is set in Neuilly-on-the-Seine, a French town not far from Paris. - Hikaye Neuilly -on-the -Seine'da sahnelenmiştir, Paris'ten çok uzak olmayan bir Fransız kasabası.

His work was acceptable, but far from excellent. - Onun çalışması kabul edilebilir, ama mükemmel olmaktan uzak.

far away

He came from far away. - O, çok uzaklardan geldi.

Tom wanted to get as far away from Mary as he could. - Tom elinden geldiği kadar Mary'den uzaklara gitmek istedi.

outlying
far-off
apart

Tom and Mary are growing further and further apart. - Tom ve Mary gittikçe birbirlerinden uzaklaşıyorlar.

Tom needs to find an apartment not too far from where he works. - Tom çalıştığı yerden çok uzakta olmayan bir daire bulmalı.

faraway

Books can transport you to faraway lands, both real and imagined. - Kitaplar sizi hem gerçek hem de hayali uzak memleketlere götürebilir.

farther

They moved farther away from the fire. - Onlar yangından uzaklaştılar.

As I recall, Tom's house is a little farther in from the main road. - Hatırladığım kadarıyla, Tom'un evi ana yoldan biraz daha uzak.

improbable
out

He hid his dictionary out of sight. - O, gözden uzak bir yere sözlüğünü sakladı.

Keep out of the way, please. - Yoldan uzak durun, lütfen.

beyond the reach of
afar

The islet resembled a tortoise from afar. - Adacık uzaktan bir kaplumbağaya benziyordu.

If you look from afar, most things will look nice. - Uzaktan bakıldığında pek çok şey hoş görünecektir.

unlikely

I think it's highly unlikely that Tom will go bowling. - Bence Tom'un bowlinge gideceği uzak ihtimal

It's very unlikely Tom knows how to play mahjong. - Tom'un Çin dominosu oynamayı bildiği çok uzak ihtimal.

free

With your children away, you must have a lot of free time. - Çocuklarınız uzakta olduğu için, bir sürü boş zamanınız olmalı.

Our city is free from air pollution. - Bizim şehrimiz hava kirliliğinden uzaktır.

(Askeri) deep
(Pisikoloji, Ruhbilim) distal
out-of-the-way

Nobody ever comes to see us in this out-of-the-way village. - Bu uzak köyde hiç kimse asla bizi görmeye gelmez.

a long way off
outside

Fadil's job kept him removed from the outside world. - Fadıl'ın görevi onu dış dünyadan uzak tuttu.

distance place
distent
off the beaten track
at a distance, faraway
(someone) who has no talent at all for; (someone) who is unable to (do something)
far off

There is a place not far off from here where we can use the phone. - Telefon kullanabileceğimiz buradan uzakta olmayan bir yer var.

Christmas isn't far off now. - Noel artık uzak değil.

off

Keep your hands off my bicycle. - Ellerini bisikletimden uzak tut.

He always stands off when people are enthusiastic. - İnsanlar çoşkuluyken, o her zaman uzak durur.

standoffish
distant; far, far-off, faraway, remote, off the beaten track, out-of-the-way; improbable, unlikely, outside; distance place
aloof

He always stands aloof from the masses. - O her zaman kitlelerden uzak duruyor.

distant, remote, far, faraway, far-off
recluse
distance

Seen at a distance, the rock looks like a squatting human figure. - Uzaktan bakıldığında, kaya, çömelen bir insan figürüne benziyor.

It happened that I saw my friend walking in the distance. - Tesadüfen arkadaşımın uzakta yürüdüğünü gördüm.

out of the way

Keep out of the way, please. - Yoldan uzak durun, lütfen.

With his mother out of the way, Duke was able to proceed with his plan to embezzle the money from the company. - Yoldan uzakta bulunan annesi ile birlikte, Duke şirketinden zimmetine para geçirme planına devam edebildi.

insofar
unlikely, improbable
outlandish
back

He returned back home after being away for ten months. - On ay uzak kaldıktan sonra eve geri döndü.

Tom got back in his car and drove away. - Tom arabasına döndü ve uzaklaştı.

(someone, something) who or which has nothing to do with, who or which has no connection with
tele

We can see things in the distance using a telescope. - Bir teleskop kullanarak uzaktaki şeyleri görebiliriz.

You should watch television at a distance. - Televizyonu uzaktan izlemelisiniz.

out of reach
remoteness
trap
from far
outoftheway
cool

Please store in a cool and dry place, out of direct sunlight. - Lütfen doğrudan güneş ışığından uzakta, serin ve kuru bir yerde saklayın.

wide

You're wide of the mark. - Sizin tahmin hedeften uzak.

removed

Fadil's job kept him removed from the outside world. - Fadıl'ın görevi onu dış dünyadan uzak tuttu.

They must be removed. - Onlar uzaklaştırılmalı.

uzak durmak
keep away
uzak durma
abstinence

They advocate complete abstinence. - Onlar tüm formlarda içkiden uzak durmayı savunuyor.

The church teaches abstinence before marriage. - Kilise evlilikten önce seksten uzak durmayı öğretir.

uzak durmak
shun
uzak durmak
get out of
uzak durun
keep out
uzak durmak
avoid
uzak alan
(Çevre) far-field
uzak batı
westernmost
uzak bilgisayara yüklemek
(Bilgisayar) upload
uzak dur!
keep back!
uzak durma
eschewal
uzak durmak
skirt
uzak durmak
absent oneself from
uzak durmak
(deyim) freeze off
uzak durmak
abstain from
uzak durmak
(deyim) be at arm's length
uzak durmak
funk
uzak durmak
short-circuit
uzak durmak
(deyim) fight shy of
uzak durmak
stand clear of
uzak durmak
keep away from something
uzak durmak
stand back
uzak durmak
keep one's eyes off
uzak durmak
give a wide berth to
uzak durmak
(deyim) give a wide berth
uzak durmak
stand clear
uzak durmak
hold aloof
uzak durmak
stay out of

They wanted to stay out of international conflicts. - Uluslararası tartışmalardan uzak durmak istediler.

uzak durmak
abstain
uzak durmak
keep one's distance from
uzak durmak
avoid somebody
uzak durmak
keep aloof from something
uzak durmak
keep one's hands off
uzak erişim
(Bilgisayar) remote access
uzak eğitim
distance education
uzak kalmak
keep away
uzak pusu
(Askeri) far-ambush
uzak sebep
(Sigorta) remote cause
uzak site
(Bilgisayar) remote site
uzak sunucu
(Bilgisayar) remote server
uzak
(Biyokimya) distal
uzak yer
distance
uzak yol
(Askeri) ocean going
uzak çekim
(Fotoğrafçılık) master shot
uzak durmak
Keep away from
uzak durunuz
Avoid
uzak lara
remote lara
uzak olma
distance
uzak sağlayıcı
remote provider
uzak akraba
distant relative
uzak aygıt
(Bilgisayar) remote device
uzak ağ işlemcisi
(Askeri) remote network processor
uzak batı
Far West
uzak bağlı
(Bilgisayar) link-attached
uzak bir ihtimal
off chance
uzak bölge
(Askeri) far field
uzak bölge
(Dilbilim) marginal area
uzak bölge
(Dilbilim) relic area
uzak değil
not far

It is not far to Paris. - Paris'e uzak değildir.

We're not far from Boston now. - Biz artık Boston'dan uzak değiliz.

uzak doğu
the far east
uzak doğu
Far East

Khabarovsk is among the largest cities of the Russian Far East. - Habarovsk, Rus Uzak Doğusu'nun en büyük şehirleri arasındadır.

uzak duran
eschewer
uzak duran
shunner
uzak duran
offish
uzak durma
avoidance
uzak durma
aloofness
uzak durma
standoff
uzak durma
abstention
uzak durma
keeping aloof
uzak durma
staying away
uzak durma
keeping away
uzak durmak
keep off
uzak durmak
shrink away
uzak durmak
stand aloof
uzak durmak
dissociate oneself from
uzak durmak
stay away from

You have to stay away from them. - Onlardan uzak durmak zorundasın.

It's best to stay away from Tom. - Tom'tan uzak durmak en iyisi.

uzak durmak
stand off
uzak durmak
keep out
uzak durmak
stand apart
uzak durmak
short circuit
uzak durmak
keep aloof
uzak durmak
avoid smb
uzak durmak
keep out of
uzak durmak
keep one's distance
uzak durmak
to stay away from. (birbirinden/birbirlerinden)
uzak durmak
to keep away from, to keep off (sb/sth), to avoid, to abstain (from sth), to shun, to keep one's distance (from sb/sth)
uzak durmasını söylemek
warn off
uzak durmasını söylemek
warn from
uzak durmuş
eschewed
uzak dövüş boksörü
outfighter
uzak düşmek
to be far from one another
uzak etki
(Pisikoloji, Ruhbilim) distal effect
uzak gelecek
remote future
uzak hava desteği (Birleşik Devletler Deniz Piyadesi); dorudan erişimli abone; d
(Askeri) deep air support (USMC); direct access subscriber; direct air support
uzak hesap
remote account
uzak ihtimal
remote possibility
uzak istasyon
remote station
uzak işlemci
remote processor
uzak keşif
(Askeri) distant reconnaissance
uzak mesafe kara taarruz füzesi
(Askeri) stand-off land attack misilse
uzak olmak
disto
uzak plan
long shot
uzak satır yazıcı
(Askeri) remote line printer
uzak tepki
(Pisikoloji, Ruhbilim) distal response
uzak terminal
remote terminal
uzak terminal; engebeli arazi
(Askeri) remote terminal; rough terrain
uzak tutmak
hold off
uzak tutmak
keep somebody out of
uzak tutmak
keep something out
uzak tutmak
curb
uzak tutmak
keep apart
uzak tutmak
stand off
uzak tutmak
keep at bay
uzak tutmak
keep somebody out
uzak tutmak
keep off

This net here is to keep off mosquitoes. - Buradaki ağ, sivrisinekleri uzak tutmak içindir.

uzak tutmak
keep away
uzak tutmak
hold at bay
uzak tutmak
to keep sb/sth out (of sth)
uzak tutmak
keep something out of
uzak tutmak
keep out
uzak tutmak
shut off from
uzak umut
faint hope
uzak video terminali
(Askeri) remote video terminal
uzak yazıcı değişimi
(Askeri) teletypewriter exchange
uzak yazıcı özel hattı
(Askeri) teletypewriter private line
uzak yazılım
tele-software
uzak yere göndermek
sending away
uzak çekim
extreme long shot
uzak çoklayıcı birleştiricisi; kurtarma görev komutanı; Kurtarma Yönetim Komites
(Askeri) remote multiplexer combiner; rescue mission commander; Resource Management Committee (CSIF); returned to military control
uzak ıp adr
(Bilgisayar) remote ip addr
en uzak
furthest
denizden uzak olan
inland
en uzak
endmost
gözlerden uzak yer
seclusion
içkiden uzak durma
abstinence

They advocate complete abstinence. - Onlar tüm formlarda içkiden uzak durmayı savunuyor.

toplumdan uzak yaşayan kimse
recluse
(insan) uzak
unapproachable
pek uzak olmayan olay
in the offing
uzak durmak
to stay away
uzak durmak
eschew
uzak kalmak
keep off
uzak tutmak
keep at arms length
uzak tutmak
call off
uzak tutmak
exclude
dünyanın güneşe en uzak olduğu nokta
the world's most remote point to the sun
evin uzak olması
being away from home
uzak durmak
keep its hands out of
uzak durmak
stand away
uzak olmak
be far from
uzak olmak
be aloof
Deniz piyade uzak bölge erişim ve çıkartma sistemi
(Askeri) Marine remote area approach and landing system
bar buradan çok uzak
Is it far to the bar
başkentten çok uzak yer
outpost
benden uzak dursun
far be it from me
birbirinden uzak
asunder
birinden uzak durmak
stand away
bulutsu uzak yıldız topluluğu
nebula
buradan oldukça uzak
It's quite far from here
buradan çok uzak
Is it far from here
bütün suçlamalardan uzak
beyond all blame
ciddiyetten uzak
flip
ciddiyetten uzak
flippant
daha uzak
farther, further
daha uzak
farther

The school is farther than the station. - Okul istasyondan daha uzaktır.

Luna is close by. Mars is much farther away. - Ay yakındır. Mars çok daha uzaktır.

direkt uzak arama
(Telekom) direct distance dialling
en uzak
outmost
en uzak
furthermost
en uzak
ultimate
en uzak
uttermost
en uzak
outermost
en uzak
farthermost
التركية - التركية
Gidilmesi çok süren, çok ötelerde bulunan, ırak, yakın karşıtı: "Muallâ, uzaklardan bir ses duyar gibi oldu."- P. Safa
İhtimali az olan
Arada çok zaman bulunan
Eli, gücü veya hükmü yetişmez. İhtimali az olan
Ayrı, birbiriyle yakın ilgisi olmayan
Nuri Bilge Ceylan'ın, 2002 Antalya Film Festivali'nde en iyi film ödülünü kazanan filmi
Nuri Bilge Ceylan'ın bir filmi
Uzak yer
Gidilmesi çok süren, çok ötelerde bulunan, ırak, yakın karşıtı
Eli, gücü veya hükmü yetişmez
Ayrı, birbiriyle yakın ilgisi olmayan: "Ne iyi!Sizinle birlikte uzak şeylerden bahsedebileceğiz."- P. Safa
(Osmanlı Dönemi) TAMİS
ırak
dür
münezzeh
(Osmanlı Dönemi) ŞESU'
(Osmanlı Dönemi) SAHİK
finnari
baide
(Osmanlı Dönemi) HACUN
(Osmanlı Dönemi) IRÂK
(Osmanlı Dönemi) baîd
Uzak Doğu
Asya'nın doğu ve güneydoğusuna verilen ad
uzak akraba
Yakınlığı, ilgi derecesi az olan akraba
uzak benzeşme
Bir kelimede bir sesin uzakta bulunan başka bir sesi etkilemesi: Etmek > ekmek, tepme > tekme gibi
uzak benzeşmezlik
Bir kelimede yan yana bulunmayan iki aynı sesten birinin değişikliğe uğraması: Kehribar > kehlibar, fincan > filcan gibi
uzak görüş
İleride olabilecekleri düşünme ve sezme
uzak görüşlü
Uzak görüş sahibi olan
uzak görüşlülük
İleride gelecekte olabilecekleri düşünme ve sezme gücü
uzak göçüşme
Yanyana bulunmayan ünsüzlerin yer değiştirmesi ödünç > öndüç, lânet > nalet, zerdali > zeldari vb
uzak metatez
Uzak göçüşme
Uzak olmak
(Osmanlı Dönemi) TERR
Uzak olmak
(Osmanlı Dönemi) ZÜMUH
Uzak olmak
(Osmanlı Dönemi) TEMADİ
Uzak olmak
(Osmanlı Dönemi) ŞETEN
Uzak olmak
(Osmanlı Dönemi) ZEYH
Uzak olmak
(Osmanlı Dönemi) NE'Y
Uzak olmak
(Osmanlı Dönemi) TEZAHZUH
Uzak olmak
(Osmanlı Dönemi) SUHK
uzaklar
ülker Köksal'ın bir oyunu
uzaklar
ülker Köksal'ın bir tiyatro yapıtı
uzak
المفضلات