تعريف to hurt في الإنجليزية التركية القاموس.
- incine
- canını yakmak
- ağrı vermek
- acımak
- {f} kâlbini kırmak
Tom'un kalbini kırmak istemediğini biliyorum.
- I know you don't want to hurt Tom.
Senin kalbini kırmak istemiyorum.
- I don't want to hurt you.
- yaralamak
Ona gerçekleri söylemedim çünkü duygularını yaralamaktan korktum.
- I didn't tell him the truth because I was afraid of hurting his feelings.
- mischief
- {i} haylazlık
- hurt
- incitmek
Tom seni incitmek istemediğini fakat buraya tekrar gelirsen, seni döveceğini söyledi.
- Tom said that he doesn't want to hurt you, but if you come around here again, he'll beat you up.
Biz onun duygularını incitmekten korktuk.
- We were afraid that we might hurt his feelings.
- hurt
- rencide etmek
- hurt
- acıtmak
Tom'un canını acıtmak istediğimi mi düşünüyorsunuz?
- Do you think I want to hurt Tom?
- hurt
- {f} ağrımak
- hurt
- {i} acı
Sabun gözlerimi acıttı.
- The soap hurt my eyes.
Benim dişlerimden biri acıyor.
- One of my teeth hurts.
- hurt
- {i} yara
Başka hiç kimse yaralanmadı.
- Nobody else got hurt.
Ağız yaram ağrıyor, bu yüzden gerçekten yemek yiyemiyorum.
- My canker hurts, so I can't really eat.
- hurt
- {i} üzüntü
- hurt
- {f} canını yakmak
Yapmak istediğim son şey Tom'un canını yakmaktır.
- The last thing I'd ever want to do is hurt Tom.
Tom asla senin canını yakmak istemezdi.
- Tom would never want to hurt you.
- hurt
- {i} yaralı
O yaralı! Ambulans çağır!
- He's hurt! Call an ambulance!
Yaralı olmadığına memnun oldum.
- I'm glad you weren't hurt.
- hurt
- {i} ızdırap
- hurt
- {f} küstürmek
- hurt
- {i} zarar
Benim niyetim size herhangi bir şekilde zarar vermek değildir.
- It is not my intent to hurt you in any way.
Haydi, Joe. Sadece bir bardak bira zarar vermez.
- Come on, Joe. Just a glass of beer won't hurt.
- hurt
- {f} incinmek
İncinmekten korkar mısın?
- Are you afraid of getting hurt?
İncinmekten korkuyorsun, değil mi?
- You're scared of being hurt, aren't you?
- hurt
- {f} (bir uzva) zarar vermek, (bir uzvu) yaralamak/incitmek/zedelemek: Are you hurt? Sana bir şey oldu mu? Is your leg hurt? Bacağına bir şey oldu mu, zarar geldi mi?
- hurt
- {i} sızı
- mischief
- {i} fesat
- hurt
- ağrıtmak
- hurt
- zedelemek (bir uzvu)
- hurt
- ziyan
- hurt
- bir uzva zarar vermek
- hurt
- yaralamak (bir uzvu)
- hurt
- canı yanmak
- hurt
- üzmek
- hurt
- kırılmak
- hurt
- gücüne gitmek
- hurt
- {f} zarar vermek
Neden Tom Mary'ye zarar vermek istiyor?
- Why would Tom want to hurt Mary?
Tom Mary'nin duygularına zarar vermek niyetinde değildi.
- Tom didn't intend to hurt Mary's feelings.
- hurt
- ziyan vermek
- hurt
- incitmek (bir uzvu)
- hurt
- ağrı vermek
- hurt
- {i} bere
- hurt
- zarar vermek (bir uzva)
- hurt
- acı (ruhsal)
- hurt
- batmak
- hurt
- canını acıtmak
Tom'un canını acıtmak istediğimi mi düşünüyorsunuz?
- Do you think I want to hurt Tom?
- hurt
- yakmak
Tom asla senin canını yakmak istemezdi.
- Tom would never want to hurt you.
Yapmak istediğim son şey Tom'un canını yakmaktır.
- The last thing I'd ever want to do is hurt Tom.
- hurt
- kırmak (ruhen)
- hurt
- yanmak
- hurt
- yaralamak (ruhen)
- hurt
- incik
- mischief
- fenalık
- hurt
- kırmak
Senin kalbini kırmak istemiyorum.
- I don't want to hurt you.
Tom'un kalbini kırmak istemediğini biliyorum.
- I know you don't want to hurt Tom.
- hurt
- {f} yarala
Tom bir trafik kazasında yaralandı.
- Tom was hurt in a traffic accident.
Allahtan, kimse yaralanmadı.
- Fortunately, no one was hurt.
- mischief
- yaramazlık
Biraz yaramazlık iyi bir şey olabilir.
- A little mischief can be a good thing.
O çocuk yaramazlık doludur.
- That child is full of mischief.
- Hurt
- hurte
- Hurt
- hurtin
- hurt
- yarmaz
- hurt
- incindi
- hurt
- hurtfullyzarar ve
- hurt
- hurtfulzararlı
- hurt
- incit,v.yarala: n.yaralı
- hurt
- {s} gücenmiş
Tom hiç gücenmiş değildi.
- Tom wasn't hurt at all.
- hurt
- ıstırap veren
- hurt
- (Biyoloji) incit
Çok fazla ağırlık kaldırırken kolunu incitti.
- He hurt his arm lifting so much weight.
Cümleler kelimelere içerik getirir. Cümlelerin kişilikleri vardır. Onlar komik, akıllı, aptal, anlayışlı, dokunaklı, incitici olabilirler.
- Sentences bring context to the words. Sentences have personalities. They can be funny, smart, silly, insightful, touching, hurtful.
- hurt
- {s} kırgın
Tom biraz kırgın görünüyor.
- Tom looks a little hurt.
Kızgın değilim, sadece kırgınım.
- I'm not angry, just hurt.
- hurt
- incitici
Mary Tom'un davranışını incitici buldu.
- Mary found Tom's attitude hurtful.
Cümleler kelimelere içerik getirir. Cümlelerin kişilikleri vardır. Onlar komik, akıllı, aptal, anlayışlı, dokunaklı, incitici olabilirler.
- Sentences bring context to the words. Sentences have personalities. They can be funny, smart, silly, insightful, touching, hurtful.
- hurt
- {f} zarar görmek
- mischief
- {i} haylaz kimse
- mischief
- {i} fesat, kötülük
- mischief
- {i} zarar
Düşüncesiz konuşma büyük zarara neden olabilir.
- Thoughtless speech may give rise to great mischief.
- mischief
- haylazca hareket veya tavır
- mischief
- zararlı şey
- mischief
- dili şeytan
- mischief
- get into mischief yaramazlık etmek
- mischief
- {i} şeytanlık
- mischief
- {i} fesatçı
- mischief
- {i} hasar
- mischief
- mis chiefmakerkavga -çıkaran veya fitnecilik eden kimse
- mischief
- keep out of mischief yaramazlık
