teklî

listen to the pronunciation of teklî
التركية - الإنجليزية

تعريف teklî في التركية الإنجليزية القاموس.

tek
only

The only room available is a double. - Mevcut tek oda iki kişiliktir.

Ken's father loved Ken all the more because he was his only son. - Baba Ken'i haydi haydi severdi,çünkü onun tek oğluydu.

tek
{i} one

Writing two separate words when it should be written as one is a big problem in Norway. - Tek yazılması gereken iki kelimeyi, iki ayrı kelime olarak yazmak Norveç'te büyük bir problemdir.

I called his office again and again, but no one answered. - Onun bürosunu tekrar tekrar aradım fakat kimse cevap vermedi.

tek
single

Get both a phone and internet access in a single package! - Tek bir pakette hem bir telefon hem de bir internet erişimi alın!

There isn't a single cloud in the sky. - Gökyüzünde tek bir bulut yok.

tek
sole

Being an only child, he was the sole inheritor. - O, tek çocuk olduğu için, tek mirasçıydı.

She was my sole source of happiness. - Tek mutluluk kaynağım oldu.

tekli dizi
Indian file
tekli riper
giant ripper
tek
unique

United States want to be the World unique superpower. - Amerika Birleşik Devletleri dünyadaki tek süper güç olmak istiyor.

His technique was unique and absolutely amazing. - Onun tekniği eşsiz ve kesinlikle şaşırtıcıydı.

tek
odd

One, three, five, seven and nine are odd numbers. - Bir, üç, beş, yedi ve dokuz tek sayılardır.

Tapirs are odd-toed ungulates. - Tapirler tek toynaklıdır.

tek
single, unique; alone; only, merely; (sayı) odd; single thing
tek
alone

She likes to walk alone. - O tek başına yürümeyi sever.

She is used to living alone. - Tek başına yaşıyordu.

tek
{s} exclusive
tek
solitary

She leads a solitary life in a remote area of Scotland. - O, İskoçya'nın uzak bir bölgesinde tek başına bir hayat sürüyor.

tek
one and the same
tek
turkish electricity authority
tek
suit

I can't carry this suitcase by myself. - Bu valizi tek başıma taşıyamam.

Tom offered to carry Mary's suitcase, but she told him she wanted to carry it herself. - Tom, Mary'ye valizini taşımayı teklif etti ama Mary, valizi kendisinin taşımak istediğini söyledi.

tek
flat

I've got a flat tire. - Bir patlak tekerim var.

He flatly refused her requests for help. - Onun yardım teklifini açıkça reddetti.

tek
ceramics
tek
uni-
tek
particular
tek
pure and simple
tek
isolated
tek
merely

History is merely repeating itself. - Tarih sadece kendini tekrarlıyor.

tek
the one and only

Tom's pissed off because he's not the one and only. - Tom tek olmadığından dolayı sinirli.

This is the one and only thing he can do. He can't do anything else. - Bu onun yapabileceği tek şey. Başka bir şey yapamaz.

tek
(Denizbilim) add

She added in her letter that she would write again soon. - O yakında tekrar yazacağını mektubunda ekledi.

The opening address alone lasted one hour. - Açılış konuşması tek başına bir saat sürdü.

tek
companion

Tom's only companion is his dog. - Tom'un tek arkadaşı onun köpeğidir.

Sami's only companion was his dog. - Sami'nin tek arkadaşı onun köpeğiydi.

tek
(Biyokimya) mono-
tek
single thing
tekli
mono
tekli
single

I'd like to break this 100 dollar bill into four 20 dollar bills and twenty singles. - Ben bu 100 dolarlık banknotu, dört tane 20 dolarlık banknot ve yirmi tane tekliğe bozmak istiyorum.

tek
individual

Individual atoms can combine with other atoms to form molecules. - Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.

tek
mono

Don't let the children monopolize the television. - Çocukların televizyonu tekellerine almalarına müsaade etme.

He was opposed to monopolies. - O, tekellere karşıydı.

tek
uni

A unicycle has one wheel. - Tek tekerli bisikletin tek tekeri vardır.

A unicycle has only one wheel. - Tek tekerlekli bir bisikletin sadece bir tekeri vardır.

tek
solo

Now that my only colleague has retired, I'm flying solo. - Benim tek meslektaşım emekliye ayrıldığından, ben yalnız uçuyorum.

Amelia Earhart was the first woman to fly across the Atlantic solo. - Amelia Earhart Atlantiği tek başına uçarak geçen ilk kadındı.

tekli
singlet
tekli
monadic
tek
homo
tek
one and only

This is the one and only thing he can do. He can't do anything else. - Bu onun yapabileceği tek şey. Başka bir şey yapamaz.

Tom claims one and only one god exists. - Tom tek ve sadece tek bir tanrı olduğunu iddia eder.

tek
(sayı) uneven
tek
homoeo [Brit.]
tek
fellow

I bid you greetings and may there be peace through fellowship between us. - Sana selam teklif ediyorum ve aramızdaki arkadaşlık yoluyla barış olabilir mi.

All you have to do is to cultivate the ability to put yourself in the other fellow's place. - Tek yapmanız gereken, kendinizi diğer arkadaşın yerine koyma yeteneğini geliştirmek.

tek
singular

A noun can be singular or plural. - Bir isim tekil veya çoğul olabilir.

After the Singularity, we will all have nine dimensional sex organs. - Tekillikten sonra, hepimizin dokuz boyutlu cinsel organları olacak.

tek
lone

Just because I'm alone doesn't mean I'm lonely. - Tek başıma olmam yalnız olduğum anlamına gelmez.

To Japanese, an American baby sleeping by himself seems lonely. - Japonlara göre, tek başına uyuyan bir Amerikan bebeği yalnız görünüyor.

tek
mono , odd , single
tek
All I ask is ...; ... as long as ...: Tek yapsın da, nasıl yaparsa yapsın! I don't care how he does it; all I want is for him to get the thing done! Her şeye razıyım, tek ondan kurtulayım! I'm agreeable to anything as long as I can get shut of him!
tek
homeo
tek
dolly
tek
bellows
tek
homoeo
tek
res
tek
azygous
tek
running

Running was my only defense. - Koşu benim tek savunmamdı.

It must be terribly difficult, running her household on her own after divorcing. - Boşandıktan sonra evinde tek başına koşuşturmak son derece zor olmalı.

tek
several

Tom lived alone for several years. - Tom yıllarca tek başına yaşadı.

I repeated the word several times for her. - Kelimeyi onun için birkaç kez tekrar ettim.

tek
reindeer
tek
suigeneris
الإنجليزية - الإنجليزية

تعريف teklî في الإنجليزية الإنجليزية القاموس.

tek
A Siberian ibex
التركية - التركية
(Osmanlı Dönemi) Hapsetmek
tekli
Tek yataklı otel odası
tekli
Bir sanatçının tek eserini seslendirdiği kaset
tekli
Singıl
TEK
(Osmanlı Dönemi) f. Koşma, seğirtme
Tek
bir
Tek
(Osmanlı Dönemi) TEVV
Tekli
single
tek
Hiç, hiçbir: "Tek kelime konuşmadan bu yokuşu indik."- R. H. Karay
tek
Önüne getirildiği cümleye istek ve özlem kavramı katar
tek
Bir kadeh içki
tek
Eşi olmayan, biricik, yegâne
tek
Eşi olmayan, biricik, yegâne: "Hamit, biliyorsunuz edebiyatımızın tek dâhisidir."- Y. Z. Ortaç
tek
Yalnız, yalnızca, salt, sadece
tek
Sessiz, uslu
tek
Hiç, hiçbir
tek
Sessiz, hareketsiz, uslu
tek
Yalnız, yalnızca, salt, sadece. İki ile bölünemeyen (sayı)
tek
Birbirini tamamlayan veya aynı türden olan nesnelerden her biri: "Dirseği hafifçe dizime dokunuyor ve bir saçı, bir tek tel saçı kaşının ucuna sürünüyordu."- M. Ş. Esendal
tek
Birbirini tamamlayan veya aynı türden olan nesnelerden her biri
tek
İki ile bölünemeyen (sayı)