She got full marks by memorizing the whole lesson.
- O, bütün dersi ezberleyerek tam not aldı.
There is nothing like a glass of beer after a whole day's work.
- Bir tam günlük çalışmadan sonra bir bardak bira gibi bir şey yoktur.
Her words were completely meaningless.
- Onun sözleri tamamen anlamsızdı.
He was completely absorbed in his work.
- Tamamen işine dalmıştı.
What exactly are you doing?
- Tam olarak ne yapıyorsun?
You can search words, and get translations. But it's not exactly a typical dictionary.
- Sözcükleri arayabilir ve çevirileri alabilirsiniz. Ama o, tam olarak tipik bir sözlük değildir.
He reported fully what he had seen to the police.
- O, ne gördüğünü polise tam olarak bildirdi.
The cherry trees are in full blossom.
- Kiraz ağaçları tamamen çiçeklenmişler.
This seems entirely accurate.
- Bu tamamen doğru gibi görünüyor.
Tom claims he can accurately predict the future.
- Tom geleceği tam olarak tahmin edebildiğini iddia ediyor.
The facts weren't properly understood.
- Gerçekler tam olarak anlaşılmadı.
The property was almost completely overgrown with wild blackberry bushes.
- Arazi neredeyse tamamen yabani böğürtlen çalılarla kaplanmıştı.
The store is just across from the theater.
- Dükkan tiyatronun tam karşısında.
When I use a word, Humpty Dumpty said, it means just what I choose it to mean - neither more nor less.
- Bir kelime kullandığımda,Humpty Dumpty ifade etmek için tam benim seçtiğimi o ifade ediyor-ne daha fazla ne daha az dedi.
He explained the literal meaning of the phrase.
- O, ifadenin tam anlamını açıkladı.
I was literally stunned by what I saw.
- Gördüğüm şey karşısında tam anlamıyla afallamıştım.
You guys are totally clueless.
- Siz acayip kılıklı herifler tamamen cahilsiniz.
Lunar eclipses can be total or partial.
- Güneş tutulmaları tam ya da bölümlü olabilir.
I don't quite agree with you.
- Sizinle tamamen aynı fikirde değilim.
The bear is quite tame and doesn't bite.
- Ayı tamamen uysal ve ısırmaz.
They got thoroughly wet in the rain.
- Onlar yağmurda tamamen ıslandılar.
We were thoroughly satisfied with his work.
- Onun işinden tamamen tatmin olduk.
It wasn't quite that simple.
- O tam olarak o kadar basit değildi.
That's not entirely correct.
- Bu tam olarak doğru değil.
Your English is grammatically correct, but sometimes what you say just doesn't sound like what a native speaker would say.
- İngilizcen dil bilgisi bakımından doğru fakat bazen söylediğin tam olarak bir yerlinin söylediğine benzemiyor.
I'm perfectly normal.
- Ben tamamen normalim.
Tom is perfectly satisfied with his current salary.
- Tom şu anki aylığından tamamen memnun.
I was literally stunned by what I saw.
- Gördüğüm şey karşısında tam anlamıyla afallamıştım.
The detective questioned literally thousands of people about the incident.
- Dedektif olay hakkında binlerce insanı tam olarak sorguladı.
Tom had Mary's undivided attention.
- Tom Mary'nin tam ilgisine sahipti.
This story may sound strange, but it's absolutely true.
- Bu hikaye kulağa acayip gelebilir ama tamamen gerçektir.
Tom didn't sound entirely convinced.
- Tom tamamen ikna olmuş görünmüyordu.
Her girlfriend is completely flat-chested.
- Onun kız arkadaşı tamamen düz göğüslü.
Would you have time to fix this flat tire now?
- Senin bu patlak tekeri şimdi tamir etmek için zamanın olur muydu?
He is every bit a gentleman.
- O, tam bir beyefendi.
It's definitely a full-time job.
- O kesinlikle tam zamanlı bir iştir.
Okay, okay, said the doctor. I'll definitely take a look at her.
- Tamam, tamam, dedi doktor. Ben kesinlikle ona bir göz atacağım.
I don't remember my grandmother's face accurately.
- Ben büyük annemin yüzünü tam olarak hatırlamıyorum.
I don't remember my grandmother's face exactly.
- Babaannemin yüzünü tam olarak hatırlamıyorum.
I couldn't say when exactly in my life it occurred to me that I would be a pilot someday.
- Bir gün pilot olma fikrinin hayatımda tam olarak ne zaman oluştuğunu söyleyemem.
You can search words, and get translations. But it's not exactly a typical dictionary.
- Sözcükleri arayabilir ve çevirileri alabilirsiniz. Ama o, tam olarak tipik bir sözlük değildir.
Tom couldn't completely rule out the possibility that what Mary said was true.
- Tom, Mary'nin söylediğinin gerçek olduğu ihtimalini tamamen görmezden gelemedi.
I don't think that's quite true.
- Onun tamamen doğru olduğunu sanmıyorum.
This translation is outright wrong.
- Bu çeviri tamamen yanlış.
The accident was entirely avoidable.
- Kaza tamamen önlenebilirdi.
See how Lenny can swallow an entire hot dog without chewing or choking? That's why upper management loves him so much.
- Lenny'nin nasıl çiğnemeden veya boğulmadan tam bir sosisli sandvici yutabildiğine bak? Bu nedenle üst idare onu bu kadar fazla sever.
What precisely are you doing?
- Tam olarak ne yapıyorsun?
Tom arrived precisely on time.
- Tom tam zamanında geldi.
Due to severe educational influence the child became a wholly different person.
- Ciddi bir eğitim etkisi nedeniyle çocuk tamamen farklı bir kişi haline geldi.
Due to the rain, my plans were completely mixed up.
- Yağmur nedeniyle planlarım tamamen karıştı.
He left his last job for very this reason - İşinde tam bu yüzden ayrıldı.
The traffic was very heavy. The cars were lined up bumper to bumper.
- Trafik çok yoğundu. Arabalar tampon tampona dizilmişti.
Never give up till the very end.
- Tam sonuna kadar vazgeçme.
Tom is utterly obsessed with food. No wonder Mary dumped him!
- Tom tamamen yiyeceklere saplantılı. Mary'nin onu terkettiğine şaşmamalı.
It is utterly impossible to finish the work within a month.
- Bir ayda işi tamamen bitirmek imkansız.
It's an absolute waste of time to wait any longer.
- Daha fazla beklemek tam bir zaman kaybıdır.
What you said is absolute nonsense.
- Dediğin şey tamamen saçmalıktır.
The meeting will start at four o'clock sharp.
- Toplantı tam dörtte başlayacak.
The meeting began at nine o'clock sharp.
- Toplantı tam dokuzda başladı.
Tom arrived precisely on time.
- Tom tam zamanında geldi.
Come here at precisely six o'clock.
- Tam altıda buraya gel.
Our relationship is strictly professional.
- İlişkimiz tam anlamıyla profesyonel.
My interest in politics is strictly academic.
- Siyasete ilgim tamamen akademik.
I haven't quite finished eating.
- Ben yemeği tamamen bitirmedim.
They finished eighty miles' journey.
- Onlar seksen millik yolculuğu tamamladılar.
I don't know exactly where Kyoko lives, but it's in the direction of Sannomiya.
- Ben tam olarak Kyoko'nun nerede yaşadığını bilmiyorum, ama Sannomiya yönünde.
Ted is good at fixing watches.
- Ted saatleri tamir etmede iyidir.
A good idea occurred to me just then.
- Tam o sırada aklıma iyi bir fikir geldi.
Are you completely through with your homework?
- Sen tamamen ödevlerin aracılığıyla mısın?
Her words were completely meaningless.
- Onun sözleri tamamen anlamsızdı.
The food athletes eat is just as important as what kind of exercises they do.
- Sporcuların yedikleri yiyecek tam olarak ne tür egzersizleri yaptıkları kadar önemlidir.
Just as we were leaving the exam room the doctor waved his hand saying, 'bye-bye'.
- Muayene odasından tam ayrılırken doktor hoşça kal diyerek elini salladı.
Mathematically, everything's good. But it seems completely improbable to me.
- Matematiksel olarak her şey iyi. Ama benim için tamamen muhtemel görünmüyor.
Do you even remember Tom?
- Tom'u tamamıyla hatırlıyor musun?
Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.
- Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.
I was right there with Tom at the time.
- Ben o zaman Tom'la birlikte tam oradaydım.
Tom is fully aware of the problem.
- Tom tamamen problemin farkında.
I was fully alive to the danger.
- Ben tamamen tehlikenin farkındaydım.
Your ideas are all out of date.
- Sizin fikirleriniz tamamen çağ dışıdır.
This is the very video I have been looking for.
- Bu tam aradığım video.
This is the very place that I have long wanted to visit.
- Burası tam uzun süredir ziyaret etmek istediğim yer.
It sounds downright frightening.
- Bu tamamen korkutucu görünüyor.
This place is downright creepy.
- Bu yer tamamen tüyler ürpertici.
The first stage of the mission has been accomplished.
- Görevin ilk aşaması tamamlandı.
They accomplished their mission.
- Onlar misyonlarını tamamladılar.
Tom sat alone, staring straight ahead.
- Tom tam karşıda bakarken tek başına oturuyordu.
She told the joke with a completely straight face.
- O, tamamen gülmeyen bir suratla fıkra anlattı.
There was a dead silence.
- Tam bir sessizlik vardı.
Tom was dead set against the idea.
- Tom fikre tamamen karşıydı.
Death is an integral part of life.
- Ölüm hayatın tamamlayıcı bir parçasıdır.
Tom arrived at just the right moment.
- Tom tam doğru zamanda geldi.
It must bother you to have taken a bad master. I'm stupid too. So, it's all right.
- Kötü bir öğretmene sahip olmak sizi rahatsız ediyor olmalı. Ben de aptalım. Öyleyse, tamam.
I still clearly remember. It was seven or eight years ago. Where exactly? Were you also there?
- Hâlâ apaçık hatırlıyorum. Yedi ya da sekiz yıl önceydi. Tam olarak nerede? Sen de orada mıydın?
It's all clear to me now.
- O şimdi tamamen benim için temiz.
His speech was an unmitigated disaster.
- Onun konuşması tam anlamıyla bir felaketti.
I had my watch repaired.
- Saatimi tamir ettirdim.
I am going to have my watch repaired by John.
- Saatimi John'a tamir ettireceğim.
Can you fix this or should I call a plumber?
- Bunu tamir edebilir misin yoksa bir tesisatçı çağırmam mı gerekiyor.
Who should I call to fix my plumbing?
- Su tesisatımı tamir etmek için kimi aramalıyım?
America did not invent human rights. In a very real sense, it is the other way round. Human rights invented America.
- Amerika insan haklarını icat etmedi. Gerçek anlamda, tam tersidir. İnsan hakları Amerika'yı icat etti.
It was sheer coincidence that Mary and I were on the same train.
- Mary ve benim aynı trende olmamız, tamamen bir tesadüftü.
It is a sheer waste of time.
- O tamamen zaman kaybı.