Gerçek kimliğini bulduğumda, hayatım bir anlam ifade etmeye başladı.
- When I found my true identity, my life began to make sense.
Ben bir anlamda asabiyim.
- I am nervous in a sense.
Benim bir yön duyum yok bu yüzden her zaman bir pusula ile seyahat ederim.
- I have no sense of direction so I always travel with a compass.
Tom koku alma duyusunu kaybetti.
- Tom lost his sense of smell.
Köpekbalıkları kanı algılayabilir.
- Sharks can sense blood.
Onun keskin bir iş algısı var.
- She has a keen business sense.
Bir şeyin yanlış olduğunu hissediyorum.
- I sense that something is wrong.
Ne olduğunu hissettim.
- I sensed what was happening.
Taro güçlü bir sorumluluk duygusuna sahiptir.
- Taro has a strong sense of responsibility.
O güçlü bir gözlem duygusuna sahiptir.
- He has an acute sense of observation.
Tom Mary'nin sağduyudan yoksun olduğunu düşünüyor.
- Tom thinks Mary lacks common sense.
Tom Mary'nin ondan yapmasını istediğini yapmak için oldukça çok fazla sağduyuya sahiptir.
- Tom has way too much common sense to do what Mary's asking him to do.
Bu kadar sıkı çalışmanın manası ne?
- What's the sense of working so hard?
Benimki gibi bir hayat yaşamak manasız ve iç karartıcı.
- Living the kind of life that I live is senseless and depressing.
Bir vazife şuuru hissediyorum.
- I feel a sense of duty.
Gerçekten onun ne kastettiğini anlamak için yeterli aklı vardı.
- She had enough sense to understand what he really meant.
İyi bir koku alma duyum var.
- I have a good sense of smell.
Benim bir yön duyum yok bu yüzden her zaman bir pusula ile seyahat ederim.
- I have no sense of direction so I always travel with a compass.
Ne yazık ki onun espri anlayışı yok.
- It is a pity that he has no sense of humor.
Öğretmenimizin harika bir espri anlayışı var.
- Our teacher has a wonderful sense of humor.
Tom bir şeyin çok yanlış olduğunu sezmişti.
- Tom sensed that something was very wrong.
Sami bir şeyin çok yanlış olduğunu sezdi.
- Sami sensed that something was very wrong.
Tom'un kesinlikle çok iyi bir yön duyusu yok.
- Tom certainly doesn't have a very good sense of direction.
Tom'un yön duyusu yok.
- Tom has no sense of direction.
Bir mizah anlayışım var.
- I have a sense of humor.
Ben Marika'nın mizah anlayışını sevdim.
- I loved Marika's sense of humor.
Ben ne olduğunu anlamaya çalışıyordum.
- I was trying to make sense of what had happened.
Gerçekten onun ne kastettiğini anlamak için yeterli aklı vardı.
- She had enough sense to understand what he really meant.
Bana pek mantıklı gelmiyor fakat Tom koleje gitmemeye karar verdi.
- It doesn't make much sense to me, but Tom has decided not to go to college.
Benimki gibi bir hayat yaşamak manasız ve iç karartıcı.
- Living the kind of life that I live is senseless and depressing.
İşsizlik hakkında bir şey yapılması gerektiğine dair genel bir kanı vardır.
- There's a general sense that something should be done about unemployment.
Köpekbalıkları kanı algılayabilir.
- Sharks can sense blood.
Tom'un yağmurdan dolayı içeri gelmeye niyeti yoktu.
- Tom didn't have the sense to come in out of the rain.
İyi niyetinden şüpheliyim.
- I doubt your good sense.
She immediately sensed her disdain.
a sense of security.
... What we don't have, though, on a global scale is a sense of ...
... in the world ' not just because of a paycheck, but because it gives them that sense of pride, ...