Yaşlı Bay Smith yapabildiği kadar çok para tasarrufu yapıyor.
- Old Mr Smith is saving as much money as he can.
Tom üniversite için para tasarrufu yapıyor.
- Tom is saving money for college.
Evliliğini kurtarmak için çalışmak zorundasın.
- You need to work on saving your marriage.
Acil bir durumda birikimlerine baş vurabilirsin.
- In an emergency you can fall back on your savings.
Doktor faturaları birikimlerimizi gerçekten azaltıyor.
- Doctors' bills really cut into our savings.
Yurt dışında bir yolculuk için para biriktiriyor.
- He is saving money for a trip abroad.
Yurt dışında eğitim yapmak için para biriktiriyorum.
- I am saving money in order to study abroad.
Çevreyi korumak kendimizi korumak anlamına gelir.
- Protecting the environment means saving ourselves.
Çevreyi korumak kendimizi korumak anlamına gelir.
- Protecting the environment means saving ourselves.
Tatoeba, yok olma tehlikesinde olan dillerin korunmasında katkıda bulunabilir mi?
- Can Tatoeba contribute to the saving of endangered languages?
Ben bir tasarruf hesabı açmak istiyorum.
- I'd like to open a savings account.
Para sorunumuz olursa her zaman tasarruflarımızdan bir kısmını harcayabiliriz.
- If we have money problems we can always dip into our savings.
Bill boğulan çocuğu kurtarmak için nehre daldı.
- Bill dived into the river to save the drowning child.
Tom Mary'yi kurtarmak için hayatını riske attı.
- Tom risked his life to save Mary.
O, para biriktirmek için kendi planını uygulamaya çalıştı.
- She tried to carry out her plan to save money.
Para biriktirmek için masrafları kısmalıyız.
- We must cut our expenses to save money.
Uçmak için kanatlarım olsaydı, onu kurtarmaya giderdim.
- If I had wings to fly, I would have gone to save her.
Tom yanan bir binadan bir çocuğu kurtarmaya çalışırken öldü.
- Tom died trying to save a child from a burning building.
Bu mektupları saklamak gerçekten gerekli mi?
- Is it really necessary to save these letters?
Bunu özel bir durum içim saklamak istedim.
- I wanted to save this for a special occasion.
Greenpeace çevreyi korumak için büyük bir mücadele veriyor.
- Greenpeace is fighting an uphill battle to save the environment.
Onun seks skandalı serpintisi sırasında yüzünü korumak için saçma bir girişimde bulundu.
- He made a farcical attempt to save face during the fallout of his sex scandal.
Oyunu kaydetmek ister misiniz?
- Would you like to save the game?
Sana biraz zaman kazandırmak için bir yolum olduğunu düşünüyorum.
- I think I have a way to save you some time.
Şu anda evliliğimi yalnızca bir çocuk kurtarabilir.
- At the moment only a child can save my marriage.
Tom için biraz kek ayırmak isteyebilirsin.
- You might want to save some cake for Tom.
Mumlar yakın, güzel çarşaflar kullanın, fantezi iç çamaşırı giyin. Özel bir gün için saklamayın. Bugün özeldir.
- Burn the candles, use the nice sheets, wear the fancy lingerie. Don't save it for a special occasion. Today is special.
Bunu özel bir durum içim saklamak istedim.
- I wanted to save this for a special occasion.
Dosyalarınızı bir CD'ye kaydetmelisiniz.
- You must save your files on a CD.
Oyunu kaydetmek ister misiniz?
- Would you like to save the game?
Aylığımın dışında, birkaç dolar biriktirmeye başladım.
- Out of my salary, I had begun to save a few dollars.
Milyonlarca insan bütün birikimlerini kaybetti.
- Millions of people lost all their savings.
O, birikimlerini topladı.
- He added to his savings.
Biri hariç tüm işçiler eve gitti.
- All the workers went home save one.
İnsan mutlu olma sanatı hariç herhangi bir şeyi icat edebilir.
- Man may invent anything, save for the art of being happy.
Dosyayı hangi klasöre kaydettin?
- In which folder did you save the file?
Dökumanı kaydetmedim.
- I didn't save the document.
Zaman kazanmak için ne yapmalıyım?
- What should I do in order to save time?
Zaman kazanmak için ne yapmalıyım?
- What should I do to save time?
Kabak tadı veren açıklamalarını başka biri için sakla.
- Save your long-winded explanations for someone else.
Başkan enerji tasarrufu yapmak için herkesi aradı.
- The President called on everyone to save energy.
Birçok çiftçi kuraklık sırasında beslenme maliyetlerinde tasarruf etmek için kendilerini stoktan mahrum bırakmak zorunda kaldılar.
- Many farmers had to divest themselves of stock during the drought to save on feeding costs.
Zamandan tasarruf etmek için bir bilgisayar kullandım.
- I used a computer in order to save time.
He had one saving grace: good manners.
Felicity is not very attractive but her intelligence and wit are her saving grace.
The goaltender made a great save.
The giant wrestler continued to beat down his smaller opponent, until several wrestlers ran in for the save.
Only the parties may institute proceedings, save where the law shall provide otherwise.
The game console can store up to eight saves on a single cartridge.
This time-saving device will do in minutes what once took hours to do.
... here in the United States, that we take some of the money that we're saving as we wind ...
... saving us from wild climate swings. ...