sınırlamak

listen to the pronunciation of sınırlamak
التركية - الإنجليزية
restrict
{f} limit

Brian intends to strictly limit the money he uses. - Brian kullandığı parayı kesinlikle sınırlamak niyetinde.

Labelling speech as hate speech is a way to limit free speech by means of social pressure. - Nefret söylemi olarak etiketleme konuşma sosyal baskı vasıtasıyla ifade özgürlüğünü sınırlamak için bir yoldur.

constrain
restrain
confine
bound
hedge about
terminate
qualify
localize
to limit, set a limit to
circumscribe
line off
hedge
hem in
call off
imprison
hedge around
straitjacket
hold in
tie
{f} border
limited
restrict to
delimit
verge
sınırlama
{i} restriction
sınırlama
limitation

There are some limitations. - Bazı sınırlamalar var.

sınırlama
restraint

You have more restraint than most people. - Çoğu insandan daha çok sınırlaman var.

sınırlamak, sınırlandırmak
to limit, to border, to restrict
sınırlama
{i} chain
sınırla
restrict

Restrictive practices can be damaging for industries. - Sınırlayıcı uygulamalar sanayiler için zararlı olabilir.

Freedom of speech was tightly restricted. - İfade özgürlüğü ciddi şekilde sınırlandı.

sınırla
delimit
sınırlama
constraint

There are few legal constraints on the sale of firearms in the U.S. - ABD'de ateşli silah satışı üzerine birkaç yasal sınırlama vardır.

sınırla
{f} border

The path is bordered with hedges. - Yol çitlerle sınırlanmıştır.

Mexico is bordered on the north by the United States. - Meksika kuzeyde Abd tarafından sınırlanmıştır.

sınırla
(Bilgisayar) limit to
sınırla
(Bilgisayar) limited to
sınırlama
limiting

Renewable energy is essential for limiting the increase of the global temperature. - Yenilenebilir enerji, küresel sıcaklık artışını sınırlamak için gereklidir.

sınırlama
(Tıp) containment
sınırlama
(Dilbilim,Teknik) demarcation
sınırlama
impoundment
sınırlama
bordering
sınırla
localise
sınırla
circumscribe
sınırla
{f} localized

The firemen localized the fire. - İtfaiyeciler yangını sınırladılar.

sınırla
{f} bordering
sınırla
{f} delimited
sınırlama
confinement
sınırlama
localisation
sınırlama
narrowness
sınırlama
delimitation
sınırlama
clampdown
girdi sınırlamak
(Bilgisayar) input limited
sınırla
circumscribed
sınırla
{f} limit

She knows her limitations. - O, kendi sınırlarını bilir.

Everyone has the right to rest and leisure, including reasonable limitation of working hours and periodic holidays with pay. - Her şahsın dinlenmeye, eğlenmeye, bilhassa çalışma müddetinin makul surette sınırlandırılmasına ve muayyen devrelerde ücretli tatillere hakkı vardır.

sınırla
limited

Those children have limited verbal skills. - Şu çocuklar sözlü becerilerini sınırladı.

Our freedoms are being limited. - Özgürlüklerimiz sınırlanıyor.

sınırla
limiting

Renewable energy is essential for limiting the increase of the global temperature. - Yenilenebilir enerji, küresel sıcaklık artışını sınırlamak için gereklidir.

sınırla
restricted

Entrance is restricted to those above 18. - Giriş 18 yaş üstü olanlara sınırlandırılmıştır.

Freedom of speech was tightly restricted. - İfade özgürlüğü ciddi şekilde sınırlandı.

sınırlama
circumscription
sınırlama
restriction, limitation
sınırlama
qualification
sınırlama
termination
sınırlama
localization
sınırlama
stricture
التركية - التركية
Sınırını çizmek, sınırını belirtmek veya belirlemek
Belli bir sınır içinde bırakmak, belirlemek
(Osmanlı Dönemi) KAYD
tahdit etmek
sınırlama
Sınırlamak işi
sınırlamak
المفضلات