Hızlı bir kahvaltı yaptım.
- I had a quick breakfast.
O, elleriyle hızlıdır.
- He's quick with his hands.
Onu elimden geldiği kadar çabuk bitireceğim.
- I'll finish it as quickly as I can.
Birinci Dünya Savaşı, çabuk ve kolay sona ermedi.
- World War One did not end quickly or easily.
Tanınmış diplomat komiteye kolayca katıldı.
- The noted diplomat readily participated in the committee.
Güzel konuşan bilim adamı kolayca tartışmaya katıldı.
- The eloquent scholar readily participated in the debate.
Tom teklifi seve seve kabul etti.
- Tom readily accepted the offer.
Seve seve önerimi kabul etti.
- He readily agreed to my proposal.
Tom hatalarını isteyerek kabul eder.
- Tom readily admits his mistakes.
Çabucak aşağıya gelip gelemiyeceğini içhaberleşmede ona sorduk.
- We asked him on the interphone if he could come downstairs quickly.
Zaman çabucak geçiyor.
- Time passes by quickly.
Tom kıvrak zekalı, değil mi?
- Tom is quick-witted, isn't he?
O kıvrak zekalı bir adam.
- He is a quick-witted man.
readily achievable.