oynama

listen to the pronunciation of oynama
التركية - الإنجليزية
playing

I like playing tennis and golf. - Tenis ve golf oynamaktan hoşlanırım.

Certainly, I like playing cards. - Kesinlikle,kart oynamayı severim.

dancing
hop
playing; moving; play
showing
play

I am learning Japanese to play mahjong in Japan. - Japoncayı Japonya'da mahjong oynamak için öğreniyorum.

Do you know how to play chess? - Satranç oynamayı biliyor musun?

falsification
acting
move
moving
performing
fluctuation
movement
holiness
wobble
wiggle
{i} frisking
representation
personation
rendering
disport
oynamak
play

I am learning Japanese to play mahjong in Japan. - Japoncayı Japonya'da mahjong oynamak için öğreniyorum.

Please go to the playground to play. - Oynamak için lütfen okul bahçesine gidin.

oynamak
perform
oynama yapmak
manipulate
oynama (oyunu)
performance
oynama yapmak
falsify
oynama ile ilgili
ludic
oynama payı
play, tolerance
oynama sırası
move
oynama yapan kimse
falsifier
oynama yapmak
cook
oynama yapmak
juggle with
oynama yapmak
juggle
oynama yapmak
bend
oynama yapmak
cook up
oyun oynama
GAMING
oyun oynama
gambol
oynamak
move
oynamak
{f} interpret
oyna
{f} play

Do you know how to play chess? - Satranç oynamayı biliyor musun?

Do you know how to play mahjong? - Mahjong oynamayı biliyor musun?

oynamak
play with

I have no friends to play with. - Benim oynamak için hiç arkadaşım yok.

What's your favorite game to play with friends? - Arkadaşlarınla oynamak için favori oyunun nedir?

oynamak
toy

She doesn't want to play with her toys. - Oyuncaklarıyla oynamak istemiyor.

oyna
{f} playing

Certainly, I like playing cards. - Kesinlikle,kart oynamayı severim.

You know what my idiot son's doing? Even now he's graduated from university he spends all his time playing pachinko instead of getting a job. - Aptal oğlumun ne yaptığını biliyor musun? Şimdi bile o üniversiteden mezun olup iş bulmak yerine tüm zamanını pachinko oynayarak geçiriyor.

oynamak
place one's bet
oynamak
dance
oynamak
monkey

The researchers trained monkeys to play a video game. - Araştırmacılar bir video oyunu oynamak için maymunları eğitti.

oynamak
act

Do you want to act in a movie? - Filmde oynamak ister misin?

oyna
(Bilgisayar) poke

She used to play poker with us. - O, bizimle poker oynardı.

He used to play poker with us. - O, bizimle poker oynardı.

oynamak
gamble

Do you like to gamble? - Kumar oynamak ister misin?

Tom likes to gamble on horses. - Tom atlar üzerine kumar oynamaktan hoşlanır.

oynamak
dally with
oynamak
risk
oynamak
tinker
oynamak
wiggle
oynamak
horse

Tom likes to gamble on horses. - Tom atlar üzerine kumar oynamaktan hoşlanır.

oynamak
frolic
oynamak
to be on
oynamak
(Dilbilim) act a part
oynamak
cavort
oynamak
flicker
oynamak
fiddle with
oynamak
sport

What's your favorite sport to play? - Oynamak için favori sporun nedir?

I like to play tennis. What sport do you like to play? - Ben tenis oynamaktan hoşlanırım. Sen hangi sporu yapmaktan hoşlanırsın?

oynamak
be on
oynamak
back
oynamak
disport
oynamak
shake a leg
oynamak
toy with
oynamak
foot

Do you want to play football with us? - Bizimle futbol oynamak ister misin?

We enjoyed playing football. - Biz futbol oynamaktan zevk aldık.

oynamak
mess with
oynamak
trifle
oynamak
on
oynamak
wobble
oynamak
play fast and loose with
oynamak
(deyim) put on an act
oynamak
tamper
oynamak
fribble
oyna
fiddle with
oyna
{f} frisk

I'm feeling a little frisky. - Kendimi biraz oynak hissediyorum.

oyna
{f} frisking
oyna
toy with

Don't toy with her affections. - Onun duyguları ile oyun oynama.

You think you can toy with me, but I don't play games. - Benimle oynayabileceğini düşünüyorsun ama ben oyun oynamam.

Oyna
curveball
oynamak
frisk
rol oynama
role playing
topla oynama oranı
(Spor) possession
açık oynama
showdown
belli bir noktada oynama
positional play
borsada oynama
speculation
gülüp oynama
frolic
hatalı oynama
misplay
hesaplarda oynama yapmak
juggle the accounts
ilk oynama hakkı
(iskambil) lead
kazandığını sonraki yarışa oynama
parlay
kumar oynama
dicing
kumar oynama
gaming
kumar oynama ve suç
gambling and crime
küçük oynama
(kumar) flutter
misket oyunu oynama
tawing
oyna
toy

Bill often plays with toys by himself. - Bill genellikle tek başına oyuncakları ile oynar.

Don't play with that gun. It's not a toy. - O silahla oynama, o bir oyuncak değil.

oynamak
represent
oynamak
play at

A friend comes to play at our house tomorrow. - Bir arkadaş, yarın evimizde oynamak için geliyor.

oynamak
to play; to dance; to frolic, to romp; to move, to budge; to fiddle with, to toy with, to tamper with; to tinker; (film, oyun) to be on; to perform, to act, to play, to enact, to portray; to dally with sb/sth; to risk; to back
oynamak
to dance; to gambol, cavort, frisk about; to dance (a dance)
oynamak
to play (a game)
oynamak
to risk, play around with, trifle with
oynamak
to flicker
oynamak
(rol) perform
oynamak
enact
oynamak
play around

It's dangerous to play around the fire. - Ateş etrafında oynamak tehlikelidir.

oynamak
to monkey with, tinker with, tamper with, fool with
oynamak
play on

Tom is pretty good at baseball, but he's not good enough to play on our team. - Tom beyzbolda oldukça iyi ancak takımımızda oynamak için yeterince iyi değil.

Tom is pretty good at baseball, but he isn't good enough to play on our team. - Tom beyzbolda oldukça iyi ama takımımızda oynamak için yeterince iyi değil.

oynamak
work
oynamak
to perform (a play)
oynamak
to play, amuse oneself, fool around
oynamak
to play (a card)
oynamak
hop
oynamak
to fluctuate, move back and forth
oynamak
playact
oynamak
to become loose; to have play in it
oynamak
(for a film or play) to be on, be playing. oynaya oynaya joyfully, with great joy
oynamak
jig
oynamak
budge
oynamak
portray
oynamak
to move, stir, budge
oynamak
juggle
oynamak
play upon
oynamak
mess smth. about
sevinçten oynama
jig
tekrar oynama
reproduction
üzerinde oynama yapmak
doctor
üzerinde oynama yapmak
garble
üzerinde oynama yapmak
fiddle
التركية - التركية
Oynamak işi
Oynamak
(Osmanlı Dönemi) TEL'ABE
Oynamak
(Osmanlı Dönemi) RET'
Oynamak
çevirmek
Oynamak
(Osmanlı Dönemi) MEMZUC
Oynamak
(Osmanlı Dönemi) TEBAUL
oynamak
Eşyanın herhangi bir parçası kımıldamak, hareket etmek: "Birdenbire apartman kapısının oynadığını hissettim."- P. Safa. İnsan gerekli görevini yapacak hareketten yoksun olmak
oynamak
Bir temsilde rol almak: "Bütün rolleri, şahısların sesleri, tavırları, mimikleriyle tek başına oynamıştı."- Y. Z. Ortaç
oynamak
Müziğin gerektirdiği uyumlu hareketleri yapmak: "Ne oynadığı gazinonun ismini söyledi, ne de danslarından bahsetti."- R. H. Karay
oynamak
Tedirgin etmek, rahatsız edici davranışta bulunmak
oynamak
Sporla ilgili çalışmalara katılmak
oynamak
Herhangi bir tutku veya ilgi gibi sebeple bir şeye kendini vermek: "Babalar çocuklarının yanında rakı içer, kumar oynarsa, çocuklar da ayyaş ... olurlar."- B. Felek
oynamak
Film gösterilmek
oynamak
Kımıldamak, hareket etmek
oynamak
Büyük bir ustalık, beceri ve kolaylıkla bir işi yapmak
oynamak
Rastgele yön vermek, aldatmak
oynamak
Oyalanmak, gereği gibi yapmamak, boşuna vakit geçirmek
oynamak
Sahneye konmak
oynamak
Müziğin gerektirdiği uyumlu hareketleri yapmak
oynamak
Bir temsilde rol almak
oynamak
Vakit geçirme, eğlenme, oyalanma gibi amaçlarla bir şeyle uğraşmak: "Çimenler üzerinde çocuklar oynuyor, kuzular otluyor."- H. R. Gürpınar
oynamak
Gerekli görevini yapacak hareketten yoksun olmak
oynamak
Vakit geçirme, eğlenme, oyalanma gibi amaçlarla bir şeyle uğraşmak
oynamak
Büyük bir ustalık, beceri ve kolaylıkla bir işi yapmak: "Borsada istediği gibi oynuyordu fiyatlarla."- N. Cumalı
oynamak
Herhangi bir parçası kımıldamak, hareket etmek
oynamak
Bir şeyi sürekli evirip çevirmek veya sürekli olarak dokunmak
oynamak
Tiyatro eserini sahneye konmak: "Birisi dedi ki, bu iki perdelik bir oyun imiş, bitince ötekini oynayacaklarmış."- M. Ş. Esendal
oynamak
Herhangi bir tutku veya ilgi gibi sebeple bir şeye kendini vermek
oynamak
Tehlikeye düşürmek
oynamak
Herhangi birine karşı önemsemeyici davranışlarda bulunmak
oynamak
Sarsılmak, yeri değişmek
oynamak
Değişiklik göstermek
oynama
المفضلات