Tatoeba: Bizim sizden daha eski cümlelerimiz var.
- Tatoeba: We've got sentences older than you.
Hangi kitap daha eskidir, bu mu yoksa şu mu?
- Which book is older, this one or that one?
Daha modern binalar daha eskilerden daha güvenlidir.
- More modern buildings are safer than older ones.
O benden üç yaş daha büyük.
- He's three years older than I am.
Bakım onun görünüşünü on yaş büyük yaptı.
- Care has made her look ten years older.
Eski halılar yeni halılardan daha değerlidir.
- Older carpets are more valuable than newer carpets.
Tatoeba: Bizim sizden daha eski cümlelerimiz var.
- Tatoeba: We've got sentences older than you.
O,şimdi daha yaşlı ve daha akıllıdır.
- She is older and wiser now.
O,şimdi daha yaşlı ve daha akıllıdır.
- He is older and wiser now.
O telaffuz eskimiştir.
- That pronunciation is old-fashioned.
Bana bu eskimiş madeni paraları verdi.
- She gave me these old coins.
Futbol eski bir oyundur.
- Soccer is an old game.
Bunlar çok eski kitaplar.
- These are very old books.
Yaşlı adam tek başına yaşıyor.
- The old man lives by himself.
Annem babamdan daha yaşlı.
- Mom is older than Dad.
Tom abisi kadar akıllı değil.
- Tom isn't as smart as his older brother.
Tom Mary'nin abisidir.
- Tom is Mary's older brother.
O hükümette üst düzey bir konuma sahiptir.
- She holds a senior position in the government.
Tom üst düzey bir yöneticidir.
- Tom is a senior executive.
Tom ve Mary eski zamanlar hakkında konuşmak istediler.
- Tom and Mary wanted to talk about old times.
Buluşalım ve eski zamanlardan bahsedelim.
- Let's get together and talk about old times.
Eski güzel günler ne kadar harikaydı.
- How wonderful were the good old days.
On yaşındayken, ne zaman on altı yaşımda olacağımı, hayatımın harika olacağını düşünürdüm.
- When I was 10 years old, I thought that when I would be 16, my life would be cool.
Gerçeği bilecek kadar tecrübeli.
- She's old enough to know the truth.
Bu ekmek ne kadar bayat?
- How old is this bread?
Bu bayat ekmek bir kaya kadar sert.
- This old bread is as hard as a rock.
İhtiyar adamın öfkesi yatıştı.
- The old man's anger melted.
O büyük, ihtiyar meşe ağacının dibinde çimlere uzanıp, gövdesine adlarımızın baş harflerini kazıyacağım.
- I'm going to lay you down in the green grass underneath that big old oak tree and then carve our initials into its trunk.
Afet bölgesine gönderilmek üzere hazır eski giysiler ile dolu üç yüz karton kutu vardı.
- There were three hundred cardboard boxes filled with old clothes ready to be sent to the disaster area.
Tom oyuncak ayıları, kartpostal ve pulları, eski paraları, taş ve mineralleri, trafik plakaları ve jant kapaklarını yani kısacası hemen hemen her şeyi toplar.
- Tom collects teddy bears, postcards and stamps, old coins, stones and minerals, number plates and hubcaps - in short: almost everything.
O yaşlı ve deneyimli.
- She is old and experienced.
Yaşlı adam hayat hakkında birçok konuda deneyimli ve bilgili.
- The old man is wise and knows many things about life.
Onun kocası o eski şapkasını atmasını istedi.
- Her husband asked her to throw that old hat away.
Biz zamanlar kocası yıllar önce ölmüş olan yaşlı bir kraliçe vardı ve onun da güzel bir kızı vardı.
- There was once upon a time an old Queen whose husband had been dead for many years, and she had a beautiful daughter.
Tabii, birçok emektar vatandaş emeklilikten memnundur.
- Of course, many senior citizens are happy with retirement.
Yaşlandıkça sağlığın her şey olduğunu anlamaya başlarsın.
- As you get older you start to feel that health is everything.
Dişlerinize iyi bakmak önemlidir böylece yaşlandığınızda normal şekilde yiyebileceksiniz.
- It's important to take good care of your teeth so you'll be able to eat properly when you get older.
Yaşlılık günlerim için para tasarruf ediyorum.
- I'm saving money for my old age.
Bir bebek olarak dört ayak üzerinde emekler, sonra iki bacak üstünde yürümeyi öğrenir, sonunda yaşlılıkta bir değneye ihtiyacı olur.
- It crawls on all fours as a baby, then learns to walk on two legs, and finally needs a cane in old age.
Yaşlı vatandaşlara saygı göstermelisin.
- You must respect senior citizens.
Biletler yetişkinler için 5 dolar ve yaşlılarla çocuklar için 2 dolardır.
- Tickets are $5 for adults, and $2 for senior citizens and children.
Hyogo Üniversitesinde son sınıf öğrencisiyim.
- I am a senior at Hyogo University.
O, Harvard'da son sınıf öğrencisi.
- He is now a senior at Harvard.
The thoughtful lad helped an older lady across the street.
My older brother and I are Catholic twins. He’s older by eleven months, not quite a year older than me.
John is senior to me by two years.
- John is two years older than I am.
In the photograph you looked older than the cliché—older than the hills.
You look just like your big brother.
- You look just like your older brother.
But over my old life, a new life had formed.
My great-grandfather lived to be a hundred and one years old.
a wrinkled old man.
When he got drunk and quarrelsome they just gave him the old heave-ho.
We're having a good old time.
The footpath follows the route of an old railway line.
Your constant pestering is getting old.
an old friend.
An old loaf of bread.
I find that an old toothbrush is good to clean the keyboard with.
Tom is my elder brother.
- Tom is my older brother.
My elder brother got a position in a big business.
- My older brother got a position in a big business.
The older you are, the more difficult it is to learn a language.
- The older you get, the more difficult it becomes to learn a new language.
I'm older than your brother.
- I am older than your brother.
... are healthier at older ages. That’s the result of investment in education in youth. ...
... Charlie that was your younger older brother David ...