mutlak

listen to the pronunciation of mutlak
التركية - الإنجليزية
absolute

The dictator had the absolute loyalty of all his aides. - Diktatörün tüm yardımcıları ile ilgili mutlak sadakatı vardı.

Tom told Mary the absolute truth. - Tom Mary'ye mutlak gerçeği söyledi.

absolute

I require absolute loyalty of my employees. - Tüm çalışanlarımdan mutlak sadakat istiyorum.

Tom is a man of absolute sincerity. - Tom mutlak bir dürüstlük insanıdır.

utter

It was a complete and utter waste of time. - O tam ve mutlak bir zaman kaybıydı.

It was an utter disaster. - O mutlak bir felaketti.

absolute, unconditional salt, saltık, absolutely mutlaka
(Konuşma Dili) by all means, without fail; surely
absolute, unconditional, unlimited, unrestricted
sov'ran
infallible
unconditioned
plenipotentiary
certain

He is certain to win the game. - O, oyunu mutlaka kazanacak.

extreme
unconditional
unqualified
positive
sovereign
strict
peremptory
very
positively
absolutely

We'd be absolutely thrilled if that happened. - O olsaydı mutlaka heyecanlanırdık.

I suggest you to go absolutely on a trip to Ferrara and Ravenna. - Mutlaka Ferrara ve Ravenna'ya bir gezi yapmanı öneririm.

(Bilgisayar) absolute assembler
sure

Be sure to come here by five. - Saat beşe kadar mutlaka burada olun.

Be sure to come at 3. - Saat üçte mutlaka gel.

positive
unconditional
the absolute

Tom told Mary the absolute truth. - Tom Mary'ye mutlak gerçeği söyledi.

Don't tell her anything except the absolute truth. - Ona mutlak hakikat dışında hiçbir şey söyleme.

mutlak hürriyet
Uncontrolled liberty, uncontrolled freedom, absolute freedom
mutlak ölçü
absolute scale
mutlak adres
absolute address
mutlak alkol
absolute alcohol
mutlak birim
absolute unit
mutlak değer
math . absolute value
mutlak elektrometre
absolute electrometer
mutlak geçirgenlik
absolute permittivity
mutlak kodlama
absolute coding
mutlak manometre
absolute pressure gauge
mutlak nem
absolute humidity
mutlak nüfus
(Coğrafya) total population
mutlak potansiyel
absolute potential
mutlak sıcaklık
absolute temperature
mutlak sıcaklık phys
absolute temperature
mutlak sıfır
absolute zero

Absolute zero is the lowest possible temperature. - Mutlak sıfır, mümkün olan en düşük sıcaklıktır.

mutlak sıfır phys., chem
absolute zero
mutlak tavan
absolute ceiling
mutlak viskozite
absolute viscosity
mutlak yakınsak
absolutely convergent
mutlak yoğunluk
absolute density
mutlak çoğunluk
absolute majority
mutlak öncelik
(Bilgisayar) absolute priority
mutlak üstünlük kuramı
(Hukuk) theory of absolute advantage
mutlâk sonuç
dead cert
mutlâk sıfır noktası
( 273 c) absolute zero
mutlak değer
absolute value
kadir-i mutlak
(Din) The Omnipotent God
Kadiri Mutlak
the Almighty
manifold mutlak basıncı
manifold absolute pressure
التركية - التركية
(Osmanlı Dönemi) Kat'i. Şüphesiz
(Osmanlı Dönemi) Salıverilmiş. Itlak olunmuş. Serbest
(Osmanlı Dönemi) Aslâ bir şarta bağlı olmayan. Yalnız, tek. (Bak: Itlâk)(Âyet, neye felâh bulacaklarını tâyin etmiyor. Güya o sükûtla der: Ey müslümanlar! Müjde size. Ey müttakî! Sen Cehennem'den felâh bulursun. Ey Arif! Sen Rızâ-yı İlâhîye nâil olursun. Ey âşık! Sen rü'yete mazhar olursun... Ve hâkezâ... İşte Kur'an, câmiiyyet-i lâfziyye cihetiyle kelâmdan, kelimeden, huruftan ve sükûttan her birisinin binler misâllerinden yalnız nümune olarak birer misal getirdik
Saltık
Salt: "Eskilerden üstün olmasa da onlar kadar mutlak bir roman yazmak istiyorum."- H. E. Adıvar
Salt
Kendi başına var olan, hiçbir şeye bağlı olmayan, bağımsız, saltık
(Osmanlı Dönemi) salıverilmiş, serbest bırakılmış kati, şüphesiz, asla bir şarta bağlı olmayan, yalnız, tek, sınırı ve sonu olmayan
Kesin olarak, mutlaka
mutlak değer
bakınız: salt değer
mutlak mera
Üzerinde kendiliğinden gelişen ve otlatmaya elverişli bir bitki örtüsü taşıyan mera
mutlak nem
Salt nem
mutlak sıcaklık
Salt sıcaklık
mutlak sıfır
Salt sıfır
Adili Mutlak
(Osmanlı Dönemi) her şeyin hakkını veren, zulûmden münezzeh olan ve sonsuz adâlet sahibi Allah
acizi mutlak
(Osmanlı Dönemi) her bakımdan güçsüz,tam âciz, sınırsız güçsüz
aczi mutlak
(Osmanlı Dönemi) bakımdan güçsüzlük, tam âcizlik, sınırsız güçsüzlük
aynı mutlak
(Osmanlı Dönemi) mutlağın ta kendisi, sınırsız olan
zararı mutlak
(Osmanlı Dönemi) her yönüyle, mutlak bir şekilde zararlı
mutlak
المفضلات