mukâbele

listen to the pronunciation of mukâbele
التركية - التركية
(Osmanlı Dönemi) Düşmanın şerrinden kurtulmak ve onun şiddetini kaldırmak için onu yıldıracak tedbirde bulunmak
(Osmanlı Dönemi) Camide Kur'ân-ı Kerimi okuyup halka dinletmek.* Yüz yüze olmak
(Osmanlı Dönemi) Karşılaştırmak. Karşılıklı yapılan iş, karşılıklı yapılan okuma
(Osmanlı Dönemi) Karşılık, karşılamak
(Osmanlı Dönemi) Mücadele
(Osmanlı Dönemi) Sonraya bırakmak, tehir etmek
(Osmanlı Dönemi) Bir kimsenin evi yanında bir ev satıldığında; "başka kimse satın alsın, ben ondan şüf'a yolu ile alayım" diye şirâsına muhtaç iken tehir etmek
(Osmanlı Dönemi) Hapsetmek
(Osmanlı Dönemi) Meşveret etmek, danışmak
Camilerde kuran okunurken, hafızların da karşılıklı olarak ezbere kuran okumaları
Karşılık verme, karşılama, karşılık
Karşı gelme, baş kaldırma
Aralarında tezat ve karşıtlık bulunan kelime, tamlama ve sözleri birarada kullanmak
Karşılaştırma, karşılıklı yapılan okuma
Toplu yerlerde yüksek sesle hatim okunurken Kur'an okumasını bilenlerin gözleriyle Kur'an'ı takip etmesi, bilmeyenlerin dinlemesi
(Osmanlı Dönemi) karşı karşıya getirme, karşılaştırma, karşılık verme
(Osmanlı Dönemi) KUBALE
mukabele etmek
Karşı gelmek
mukabele etmek
Karşılık vermek, karşılıkta bulunmak
ZARARLA MUKABELE
(Hukuk) Devletler hukukunda kısas
الإنجليزية - التركية

تعريف mukâbele في الإنجليزية التركية القاموس.

bir mukabele
bkz: bilmukabele
mukâbele
المفضلات