mal

listen to the pronunciation of mal
الإنجليزية - التركية
(Tıp) Hastalık
mal stick
Ressamların resim yaparken boyalı yüzeye elleri temas etmesin ya da elleri titremesin diye kullandıkları ucu topuz şeklinde olan uzun çubuk
mal de mer
deniz tutması
mal de mer
deniz tutması [fr.]
mal du pays
vatan özlemi
mal du pays
yurt özlemi
التركية - التركية
Orospu
Esrar
Birinin mülkiyeti altında bulunan büyükbaş hayvanların bütünü: "Boz atlar yağız değildi, artık; mallar erimiş, zayıflamıştı."- N. Araz
Bayağı, aşağılık, kötü kimse
Alınıp satılabilen her türlü ticaret eşyası, tüccar malı, emtia
Bir kimsenin veya bir tüzel kişinin mülkiyeti altında bulunan, taşınır veya taşınmaz varlıkların bütünü: "Mal vardı, mülk vardı
(Osmanlı Dönemi) Fık: Bir kimsenin tasarrufunda bulunan kıymetli, lüzumlu şey. Varlık, servet, para, ticaret eşyası gibi
(Osmanlı Dönemi) (-) f. "Süren, sürülen, sarılan, takılan" anlamlarıyla terkibler yapılmada kullanılır. (Meselâ: Pâymal: Ayak altında çiğnenen)
At vardı, araba vardı."- Ö. Seyfettin
Bir kimsenin veya bir tüzel kişinin mülkiyeti altında bulunan, taşınır veya taşınmaz varlıkların bütünü
Ticaret malı
Bayağı, aşağılık, kötü kimse: "İyi bir mal olsa buraya gönderirler miydi?"- R. H. Karay
Birinin mülkiyeti altında bulunan büyükbaş hayvanların bütünü
(Osmanlı Dönemi) SÜMR
MAL MÜDÜRÜ
(Osmanlı Dönemi) Kazâ mâliye memuru
mal beyanı
Mal bildirimi
mal bildirimi
Mülkiyeti altında bulunan taşınır ve taşınmaz malların listelenerek istenen makama sunulması, mal beyanı
mal birliği
Hukuk bakımından karı ve koca mallarının bir bütün sayılması
mal canlısı
Mala çok düşkün, malı çok seven
mal edinmek
Kendine mal sağlamak, mal sahibi olmak
mal etmek
Kendi malı, eseri, buluşu gibi benimsemek veya saymak
mal etmek
Bir değer karşılığında sahip olmak
mal etmek
Yüklemek, ait olduğunu göstermek
mal müdürlüğü
Bir ilçede devlet gelirlerinin toplandığı maliye dairesi
mal müdürü
Maliye Bakanlığının ilçelerdeki mal işlerini yürütmekle görevli memuru
mal mülk
Her türlü taşınır ve taşınmaz maddî varlık
mal olmak
Bir değer karşılığında birinin iyeliği altına girmek
mal olmak
benimsemek
mal olmak
Bir iş, bir davranış sonucu zarara uğramak
mal para
Kendi öz değerleri, yani ihtiva ettikleri satın alma gücüne çok yakın olan ödeme aracı
mal sahibi
Bir malı, mülkiyeti altında bulunduran kimse
mal sandığı
Para alıp veren devlet dairesi
mal varlığı
Bir kişiye ait para ile ölçülebilen hakların bütünü, mamelek
mal sahibi
(İsim Köken) melik
Mal etmek
(Osmanlı Dönemi) İZAFE
Mal olmak
oturmak
Mal olmak
çıkmak
Mal olmak
gelmek
Mallar
(Hukuk) EMVAL
الإنجليزية - الإنجليزية
التركية - الإنجليزية
goods

These goods are free of duty. - Bu mallar için gümrük vergisi yok.

People had more money to spend on new goods. - İnsanların yeni mallara harcamak için daha fazla parası vardı.

commodity

Salt was a rare and costly commodity in ancient times. - Eski çağlarda tuz az bulunan ve maliyetli bir metaydı.

property, possession, assets; effects; wealth, riches; goods, commodity, merchandise; cattle, livestock; hash, heroin" " esrar; loose woman, slag; cock, prick
asset

This financial audit also includes an evaluation of the company's assets. - Bu mali denetim, aynı zamanda şirketin varlıklarının bir değerlendirmesini içerir.

Tom put all of his assets in a blind trust. - Tom tüm mal varlığını bir kayyuma devretti.

possessions

Better to give up possessions than to live in discontent with others. - Başkaları ile hoşnutsuzluk içinde yaşamaktansa dünya malından vazgeçmek daha iyi.

Happiness isn't merely having many possessions. - Mutluluk sadece birçok mala sahip olmak değildir.

chose
property

No one shall be arbitrarily deprived of his property. - Hiç kimse keyfi olarak mal ve mülkünden mahrum edilemez.

Slaves were considered property. - Köleler mal olarak kabul edildi.

ware
holding

Tom was holding a small box of stuff. - Tom küçük bir malzeme kutusu tutuyordu.

cattle; horses; water buffaloes
(Konuşma Dili) scoundrel, bastard: Onun ne mal olduğunu şimdi anladım. I now see what a bastard he really is
riches, wealth; assets
slang goods, stuff (used for legally prohibited goods)
a herd of cattle, horses, or water buffaloes
(Hukuk) goods, property, commodity
slang pretty woman, nice piece of merchandise
slang money, dough
property, possession
hereditament
merchandise

We see that the real world is becoming a world of merchandise. - Biz gerçek dünyanın malların bir dünyası olduğunu görüyoruz.

The more people buy a given item of merchandise, the higher its price. - İnsanlar malların belirli bir öğesini ne kadar çok alırsa, onun fiyatı o kadar yüksek olur.

goods, merchandise
invisible
prick
estate

I don't know how to manage that large estate. - Öylesine büyük bir malikhâneyi nasıl idare edeceğimi bilmiyorum.

He lives on his country estate. - O, malikhanesinde yaşar.

(Kanun) freehold
slag
good

They sell imported goods at the shop. - Onlar dükkânda ithal mallar satıyorlar.

Different countries import many goods. - Farklı ülkeler, pek çok mal ithal etmektedirler.

(Kanun) issue

Cost is a bigger issue. - Maliyet daha büyük bir konudur.

(Ticaret) article

These articles are all exempt from duty. - Bu mallar gümrük vergisinden muaftır.

paper

Paper, glass and plastic are recyclable materials. - Kağıt, cam ve plastik geri dönüştürülebilir malzemelerdir.

Ten paper plates cost one dollar. - On kağıt tabağın maliyeti bir dolar eder.

hash
emission
effects
cattle
(Argo) heroin
assets

This financial audit also includes an evaluation of the company's assets. - Bu mali denetim, aynı zamanda şirketin varlıklarının bir değerlendirmesini içerir.

Tom put all of his assets in a blind trust. - Tom tüm mal varlığını bir kayyuma devretti.

cock
loose woman
wares

Every salesman sings the praises of his wares. - Her satıcı mallarından övgü ile bahseder.

He had to reduce the price of his wares. - O mallarının fiyatını düşürmek zorunda kaldı.

havings
livestock
domain

Is that a public domain book? - O kamu malı bir kitap mı?

{i} possession

Happiness isn't merely having many possessions. - Mutluluk sadece birçok mala sahip olmak değildir.

Better to give up possessions than to live in discontent with others. - Başkaları ile hoşnutsuzluk içinde yaşamaktansa dünya malından vazgeçmek daha iyi.

mal sahibi
owner

A lot of people living in our building don't like the owner. - Bizim binamızda yaşayan bir sürü insan mal sahibinden hoşlanmıyor.

Have you spoken to the owner? - Mal sahibiyle konuştun mu?

mal olmak
be
mal olmak
cost

It costs three dollars. - O, üç dolara mal olmaktadır.

My textbooks cost a lot. - Ders kitaplarım çok paraya mal olmaktadır.

mal sahibi
proprietor
mal varlığı
assets

Tom put all of his assets in a blind trust. - Tom tüm mal varlığını bir kayyuma devretti.

He has over a million dollars in assets. - Bir milyon doların üzerinde mal varlığı var.

mal yüklemek
load
mal birliği
Union Properties
mal emniyeti
Property safety
mal mukabili ödeme
(Ticaret) cash against goods, Cash on delivery
mal rejimi
(Kanun) Matrimonial regime

Matrimonial regime designates the rules governing the property rights of spouses,as husband and wife.

mal sayımı
stocktaking
mal yükleme
loading of goods
mal ayrılığı law separation of property
(allowing a husband and wife to have separate estates)
mal beyanı
affidavit of means
mal beyanı/bildirimi
law statement of one's assets
mal bildirimi
declaration of property
mal birliği law joint ownership of property
(by a husband and wife)
mal bulmuş Mağribi gibi so happy you'd
think he had come into a fortune
mal bulundurmak
stock up
mal canlısı
overly fond of money, greedy
mal canlısı
avaricious
mal canın yongasıdır
(Atasözü) If one of your possessions is damaged, you feel as if you yourself have been injured
mal düşkünü
acquisitive
mal edinmek
to acquire property; to acquire wealth
mal etmek
a) to appropriate for oneself b) to produce at
mal etmek
1. to produce (something) at (a stated cost). 2. to attribute (something) to, ascribe (something) to. 3. to act as if (something) were (one's) own; to appropriate (something) for (oneself) (when one has no legitimate claim to it)
mal girişi
arrival
mal gönderme
consignment
mal ile ödemek
truck
mal kaçırmak
to smuggle goods over a border, engage in smuggling
mal kaçırmak
foist
mal meydanda
(Konuşma Dili) It's there for all the world to see
mal müdürü
malmüdürü
mal mülk
havings
mal mülk
property, goods, possessions
mal mülk
goods and chattels
mal mülk
sahibi rich person
mal mülk
goods, property
mal olarak ödeme
Payment In Kind
mal olmak
1. (for something) to cost (someone) (a certain amount). 2. to cost (someone his life): İçki hayatına mal oldu. Drink was the death of him. 3. (for something) to be accepted by, be taken up by; to capture the mind of
mal olmak
knock back
mal olmak
set back
mal olmak
to cost, to set sb back sth
mal sahibesi
proprietress
mal sahibi
owner, proprietor
mal sahibi
possessor
mal sahibi
proprietary
mal sahipleri
proprietary
mal sahipliğine ait
proprietary
mal ticaret akışı
(Hukuk) merchandise trade flow
mal ticareti
(Hukuk) trade in goods
mal varlıkları
(Hukuk) assets
mal varlıklarının dondurulması
(Hukuk) freezing of assets, restrain of assets
mal varlığı
law worldly possessions/goods, estate
mal varlığı
wealth

He is none the happier for his wealth. - O, mal varlığından memnun değil.

mal ve mülke el konulması
dispossession
mal ve mülküne el koyma
disseizin
mal ve mülküne el koyma
disseisin
mal yapmak
to accumulate wealth
mal üzerinde tasarrufta bulunmak
(Hukuk) to dispose of property
malikin elindeki mal
chose in possession
mallar
(Hukuk) goods
mal bedeli
(Ticaret) cost
mal etmek
produce at
mal kabul
(Ticaret) receiving
mal sahibi
(Ticaret) homeowner
mal sahibi
(Ticaret) occupant
mal sahibi
householder
mal sahibi
(Sigorta) lessor
mal etmek
attribute to
mal sahibi
landlord
dökme mal (ambalajsız mal )
(Ticaret) bulk cargo
mal mukabili
(Ticaret) cash against goods
mallar
estates
mal olmak
(deyim) come out at
mallar
wares

Every salesman sings the praises of his wares. - Her satıcı mallarından övgü ile bahseder.

He had to reduce the price of his wares. - O mallarının fiyatını düşürmek zorunda kaldı.

mal
المفضلات