korkuluk

listen to the pronunciation of korkuluk
التركية - الإنجليزية
scarecrow

I cannot scare the birds away. I am not a scarecrow. - Ben kuşları korkutup kaçıramam. Ben bir korkuluk değilim.

The scarecrow in the backyard fell over during the hurricane. - Arka bahçedeki korkuluk kasırga sırasında devrildi.

railing

Then the railing gave way. - Sonra korkuluk yol verdi.

Tom had to support himself on the railing. - Tom korkulukta kendini desteklemek zorunda kaldı.

safety fence
guard rail
(Askeri) pulpit
fiddle
hand rail
banisters
halter
hand-rail
guard
baluster
railings
guy
scarecrow; banister, parapet, balustrade; mere figurehead
guardrail
handrail
banister, balustrade; railing; parapet
balustrade

The balustrade gave way and several people fell to the ground. - Korkuluk çöktü ve birkaç kişi yere düştü.

rail

Then the railing gave way. - Sonra korkuluk yol verdi.

Tom had to support himself on the railing. - Tom korkulukta kendini desteklemek zorunda kaldı.

banister

Tom leaned over the banister. - Tom korkuluk üzerine eğildi.

Tom slid down the banister. - Tom korkuluktan aşağı kaydı.

figurehead; paper tiger; cipher
(removable) side (of a wagon or flat-bed truck)
parapet
barrier
safety rail
merlon
korku
{i} horror

She screamed with horror as someone took hold of her arm. - Birisi onun kolundan tuttuğunda o korkudan çığlık attı.

She takes pleasure in seeing horror films. - O, korku filmlerii izlemekten zevk alır.

korku
fear

They fear that he may be dead. - Onun ölmüş olabileceğinden korkuyorlar.

That boy could not enter for fear of the dog. - O, köpeğin korkusundan giremedi.

korkuluk (tarlada)
scarecrow
korkuluk babası
rail post
korkuluk bastonu tabanı
baluster seating
korkuluk dikmesi
(İnşaat) banister
korkuluk dikmesi
(İnşaat) railing post
korkuluk direği
railing post
korkuluk duvar
(İnşaat) breast-wall
korkuluk duvarı
guard wall
korkuluk gövdesi
railing web
korkuluk zinciri
safety chain
korkuluk çubuğu
baluster
korku
apprehension
korku
misgiving
korku
dread

I had a dreadful dream last night. - Dün gece korkunç bir rüya gördüm.

My little brother says that he had a dreadful dream last night. - Küçük erkek kardeşim dün gece korkunç bir rüya gördüğünü söylüyor.

korku
fright

Thunder has been explained scientifically, and people no longer believe it is a sign that the gods are angry with them, so thunder, too, is a little less frightening. - Gök gürültüsü bilimsel olarak açıklanmıştır, ve insanlar onun tanrıların insanlara kızgın olduğunun bir işareti olduğuna artık inanmıyorlar, bu yüzden gök gürültüsü de biraz daha az korkutucudur.

I am frightened of walking in the darkness. - Karanlıkta yürümekten korkuyorum.

korku
phobos
korku
anxiety

Her anxiety almost drove her wild. - Onun korkusu neredeyse onu çılgına çevirdi.

korku
(Askeri) panic

Fear and panic overwhelmed me. - Korku ve paniğe kapılmıştım.

korku
misdoubt
korku
danger

Fear often exaggerates danger. - Korku sık sık tehlikeyi abartır.

We are all in terrible danger. - Biz korkunç bir tehlike içindeyiz.

korku
thrill

His story thrilled me with horror. - Onun hikayesi beni korkudan titretti.

I don't like rural horror thrillers. - Ben kırsal korku gerilimini sevmiyorum.

korku
threat

Your threats don't frighten me. - Senin tehditlerin beni korkutmuyor.

No one threatened Tom. - Kimse Tom'un gözünü korkutmadı..

korku
menace
korku
creeps

Everyone here creeps me out. - Buradaki herkes beni korkutuyor.

That guy gave me the creeps. - O adam bana korku verdi.

korku
boggle
korku
perilous
korku
terror

He was almost petrified with terror. - Korku nedeniyle neredeyse donakalmıştı.

korku
affright
korku
dismay
korku
awe

I think it's awesome. - Bunun korkunç olduğunu düşünüyorum.

I thought it was awesome. - Onun korkunç olduğunu düşündüm.

korku
dray
korku
consternation
korku
reassure
korku
the fear of
korku
scare

We were all scared shitless. - Hepimizin korkudan ödü bokuna karıştı.

Tom is scared of ghosts. - Tom hayaletlerden korkuyor.

korku
trepidation
korku
phobia
korku
Gothic
korku
alarm

I found that very alarming. - Onu çok korkutucu buldum.

Alarming news came from the suburbs. - Varoşlardan korkutucu haber geldi.

korku
funk
korku
fear, fright, dread; alarm, anxiety, care; danger, threat, menace; phobia
korku
bugaboo
التركية - التركية
Bostan korkuluğu
Düşme tehlikesi olan yerlere çekilen duvar veya parmaklık: "Eskiden köprünün güney kıyısında demir parmaklıklı bir korkuluk vardı."- N. Cumalı
Kuşları ürkütüp ekili ürün veya mahsule yaklaştırmamak amacıyla bağa, bahçeye ve tarlaya dikilen insan kuklası
Tarlalarda, bağ, bahçe ve bostanlarda kuşların zarar vermesini önlemek için konulan, insana benzer kukla
Düşme tehlikesi olan yerlere çekilen duvar veya parmaklık
Küpeşte
Korku
(Osmanlı Dönemi) HELEL
Korku
endişe
Korku
havil
Korku
(Osmanlı Dönemi) HELA'
Korku
(Hukuk) HAVF
Korku
(Osmanlı Dönemi) ŞEHM
Korku
(Osmanlı Dönemi) HAYLA'
korku
Kaygı, üzüntü: "İçlerinde görünmez bir bozukluk korkusuyla sıra sağlamlara geldi."- R. N. Güntekin
korku
Kötülük gelme ihtimali, tehlike, muhatara
korku
Kalp çarpıntısına ve tam bir halsizlik belirtilerine sebep olan bir hal
korku
Kaygı, üzüntü
korku
Bir tehlike veya bir tehlike düşüncesi karşısında uyanan kaygı duygusu: "Yarı çocuk kalbimde korku, kapıya yaklaştıkça büyüyor."- Y. Z. Ortaç
korku
Gerçek veya beklenen bir tehlike ile yoğun bir acı karşısında uyanan ve coşku, beniz sararması, ağız kuruması, kalp ve solunum hızlanması gibi belirtileri olan veya daha karmaşık fizyolojik değişmelerle kendini gösteren duygu
korku
Bir tehlike veya bir tehlike düşüncesi karşısında uyanan kaygı duygusu
korkuluk
المفضلات