Mary bir kıvırcık lahana ve kinoa salatası yaptı.
- Mary made a kale and quinoa salad.
Mary bir kıvırcık lahana ve kinoa salatası yaptı.
- Mary made a kale and quinoa salad.
Mary bir kıvırcık lahana ve kinoa salatası yaptı.
- Mary made a kale and quinoa salad.
Most castles have a moat surrounding them.
- Çoğu kalelerin onları çevreleyen bir hendeği vardır.
I think Malbork castle is wonderful.
- Sanırım Malbork kalesi harika.
You can still see the remains of the fortress there.
- Orada kalenin kalıntılarını hâlâ görebilirsin.
They built the walls of the fortress without using cement at all.
- Hiç çimento kullanmadan kalenin duvarlarını inşa ettiler.
When the goalkeeper touched the ball, the referee awarded the other team a corner kick.
- Kaleci topa dokunduğunda hakem diğer takıma bir köşe vuruşu verdi.
Tom kicked the ball into the goal.
- Tom topu kaleye tekmeledi.
They abandoned the fort to the enemy.
- Onlar kaleyi düşmana terk ettiler.
He built forty-eight forts.
- O, kırk sekiz kale yaptı.
Thanks to Facebook, stalking is no longer the bastion of a few devoted enthusiasts, but a highly automated task convenient enough even for the busy housewife.
- Facebook sayesinde, sinsice izlemek artık birkaç özverili hayranın kalesi değildir ama yoğun ev kadını için bile oldukça uygun bir yüksek otomasyonlu görevdir.
That village is the enemy's last stronghold.
- O köy düşmanın son kalesidir.
An Englishman's home is his castle.
- Bir İngiliz erkeğinin evi, onun kalesidir.
A man's home is his castle.
- Bir erkeğin evi onun kalesidir.
The boy liked to keep his pencils sharp.
- Çocuk kalemlerini keskin tutmayı severdi.
Tom always keeps a pencil behind his ear.
- Tom her zaman kulağının arkasında bir kalem tutar.
The picture of the tower was out of focus.
- Kalenin resminin odak ayarı bozuktu.
... But the reality is that no amount of kale can counter ...
... I mean, I love kale. ...