ilişkisiz

listen to the pronunciation of ilişkisiz
التركية - الإنجليزية
unallied
unrelated to, unconnected with
unrelated, unconnected
out of touch with, not in contact with; (someone) who has no dealings with; detached
unbound
unconnected
ilişki
relation

I think you're reading too much into John's relationship with Jane. - Sanırım John'un Jane ile olan ilişkilerini çok fazla okuyorsun.

I don't know anything about their relationship. - Onların ilişkisi hakkında bir şey bilmiyorum.

ilişki
relationship

I think you're reading too much into John's relationship with Jane. - Sanırım John'un Jane ile olan ilişkilerini çok fazla okuyorsun.

As much as 90 percent of happiness comes from elements such as attitude, life control and relationships. - Mutluluğun yüzde 90 kadarı tutum, yaşam kontrolü ve ilişkiler gibi unsurlardan geliyor.

ilişki
connection

Tom has a strong connection with nature. - Tom, doğa ile güçlü bir ilişkiye sahiptir.

Mary has a strong connection with nature. - Mary'nin doğa ile güçlü bir ilişkisi vardır.

ilişki
{i} daughter

Sami has had an incestuous relationship with his daughter. - Sami'nin kendi kızı ile ensest ilişkisi vardı.

ilişki
{i} association

Would it be better if numbers were completely arbitrary and had no emotional associations? - Sayılar tamamen rastgele seçilmiş olsa ve duygusal ilişkileri olmasa daha iyi olur mu?

The association between trolls and bridges has a long history which marches on to this day in English pop culture. - İngiliz popüler kültüründeki trol-köprü ilişkisinin günümüze kadar ulaşan uzun bir tarihi vardır.

ilişki
{i} involvement
ilişki
concerned
ilişki
{i} affair

Hope, not fear, is the creative principle in human affairs. - Korku değil, umut insan ilişkilerinde yaratıcı ilkedir.

He knows a lot about foreign affairs. - Dış ilişkiler hakkında çok şey bilir.

ilişki
{i} reference
ilişki
{i} noose
ilişki
{i} affinity
ilişki
{i} relevance
ilişki
liaison
ilişki
dependence
ilişki
link

The dream of world war may be linked to a linear religion. - Dünya savaşı hayali, doğrusal bir dinle ilişkilendirilebilir.

ilişki
bearing
ilişki
intercourse

To avoid injury or discomfort, be sure that the vagina is lubricated before intercourse. - Yaralanma veya rahatsızlığı önlemek için, vajinanın ilişkiden önce yağlanmış olduğundan emin olun.

Mary did not climax when she and Tom had their first sexual intercourse. - O ve Tom ilk cinsel ilişkilerine girdiğinde Mary orgasm olmadı.

ilişki
correlation

William has discovered a correlation between the location of Mayan cities and the position of stars in constellations. - William Maya kentlerinin konumu ve takımyıldızlarındaki yıldızların konumu arasında bir ilişki keşfetti.

Is there a direct correlation? - Doğrudan bir ilişki var mı?

ilişki
affiliation

I have no affiliation with your university. - Senin üniversitenle hiçbir ilişkim yok.

ilişki
correlate

I used to correlate love with sex. - Eskiden sevgi ile cinselliği ilişkilendirirdim.

ilişki
relation , association
ilişki
it
ilişki
interrelation
ilişki
dealing

You had dealings with a crook. - Bir dolandırıcı ile ilişkin vardı.

I keep a daily record of my business dealings. - İş ilişkilerim hakkında günlük kayıt tutarım.

ilişki
gallantry
ilişki
connexion
ilişki
contact, communication
ilişki
commerce
ilişki
relation; connection, contact; intercourse
ilişki
sexual intercourse

Mary did not bleed in her first sexual intercourse with Tom. - Mary'nin Tom'la olan ilk cinsel ilişkisinde kanama olmadı.

When did you last have sexual intercourse? - En son ne zaman cinsel ilişkiye girdiniz?

ilişki
affaire
ilişki
copulation
ilişki
contact

Tom has secretly been contacting Mary. - Tom Mary ile gizlice ilişki kuruyor.

ilişki
bond
ilişki
relation, connection; relationship
ilişki
(Hukuk) contact, relation, relationship
ilişki
dealings

You had dealings with a crook. - Bir dolandırıcı ile ilişkin vardı.

Tom is respected in the business community because he is always fair and square in his dealings with others. - Tom, başkaları ile olan ilişkilerinde her zaman adil ve kararlı olduğundan dolayı iş dünyasında itibarlıdır.

ilişki
{i} truck
ilişki
footing
ilişki
{i} rapport

We have a good rapport. - Bizim iyi bir ilişkimiz var.

ilişki
{i} regard

What do you have to say with regard to this problem? - Bu soruna ilişkin ne söylemek zorundasın?

As regards the matter, I know nothing. - Konuya ilişkin hiçbir şey bilmiyorum.

ilişki
{i} relevancy
İlişki
assocation
التركية - التركية
İlişkisi olmayan
ilişki
Bağlantı, temas
ilişki
İki şey arasında karşılıklı ilgi, bağ, münasebet, temas: "Arkadaşlık ve dostluk şeklinde bile bir ilişki aramadığını kesinlikle anlatacaktı."- H. E. Adıvar
ilişki
İki şey arasında karşılıklı ilgi, bağ, münasebet, temas
ilişki
nerbut
İlişki
takanak
ilişkisiz
المفضلات