تعريف icin في التركية الإنجليزية القاموس.
- için
- for
I like to play sport for fun not for competition.
- Sporu rekabet için değil zevk için yapıyorum.
This room is not suitable for sleeping.
- Bu oda uyumak için uygun değil.
- için
- that
He began to work for that company last year.
- O, geçen yıl o şirket için çalışmaya başladı.
He only paid ten dollars for that shirt.
- Şu gömlek için sadece on dolar ödedi.
- için
- toward
We should all strive for equality amongst ourselves and towards animals.
- Biz hepimiz kendi aramızda ve hayvanlara karşı eşitlik için çabalamalıyız.
Are you making any progress toward a solution to your problem?
- Sorununuza bir çözüm için herhangi bir ilerleme yapıyor musunuz?
- için
- on
- için
- for the use of
- için
- since therefore
- için
- in the interest of
- için
- since
In the development of Lojban, efforts were consistently made since the initial phase to keep the language culturally neutral.
- Lojban'ın geliştirilmesinde, dili ilk aşamasından beri tarafsız tutmak için çabalar tutarlı olarak yapılmıştır.
Since Chiro is a cat, he doesn't like lychees.
- Chiro bir kedi olduğu için, o liçi sevmez.
- için
- because of
In the end, because of the disease, he became unable to walk and had to use a motorized wheelchair to get around.
- Sonunda, hastalıktan dolayı yürüyemez hale geldi ve gezinmek için motorlu tekerlekli sandalye kullanmak zorunda kaldı.
My brother wanted to join the army but because of a heart condition he was judged unfit to serve.
- Kardeşim orduya katılmak istedi ama bir kalp rahatsızlığı nedeniyle hizmet etmek için uygun olmadığına karar verildi.
- için
- pro-
- için
- out of
Because she was out of the country, she used Skype frequently.
- O, ülke dışında olduğu için sık sık Skype kullandı.
Motherhood and childhood are entitled to special care and assistance. All children, whether born in or out of wedlock, shall enjoy the same social protection.
- Ana ve çocuk özel ihtimam ve yardım görmek hakkını haizdir. Bütün çocuklar, evlilik içinde veya dışında doğsunlar, aynı sosyal korunmadan faydalanırlar.
- için
- after
It's too late to shut the barn door after the horse is stolen.
- At çalındıktan sonra ahırın kapısını kapatmak için çok geç.
He was the only recourse for his family after his father's death.
- O, babasının ölümünden sonra ailesi için baş vurulacak tek kişiydi.
- için
- in order to
In order to return to our era, what should we do?
- Çağımıza geri dönmek için ne yapmalıyız?
In order to know a man, you have only to travel with him a week.
- Bir insanı tanımak için, onunla sadece bir hafta seyahat etmelisin.
- için
- in order to, for the purpose of: Unutmak için içer. He drinks in order to forget. Fadıla'ya o piyanoyu süs olarak kullansın diye değil, çalması için verdi. She gave Fadıla the piano to play, not to use as an ornament
- için
- so as to
He ran, so as to arrive on time.
- O, zamanında varmak için koştu.
He hurried so as to be in time for the train.
- Trene zamanında yetişmek için acele etti.
- için
- because, on account of, for, owing to: Kar yağdığı için gitmedik. We didn't go because it was snowing. İşte onun için katılmam. So you see it's for that reason I won't join
- için
- for; about; to, in order to, so as to; so that, in order that; because, since
- için
- pro
Open an image and select an image layout. Click Open for opening an image. Click Quit for quitting the program. Image Layout feature allows you to view in any layout.
- Bir resim açın ve bir resim düzeni seçin. Bir resim açmak için Aça tıklatın. Programdan çıkmak için Çıkışı tıklatın. Resim Düzeni özelliği herhangi bir düzende göstermenize olanak tanır.
In the first years that Coca-Cola was produced, it contained cocaine. In 1914, cocaine was classified as a narcotic, after which they used caffeine instead of cocaine in the production of Coca-Cola.
- Coca-Cola'nın üretildiği ilk yıllarda, o kokain içeriyordu. 1914'te, kokain bir uyuşturucu olarak gruplandırıldı ve sonra Coca-Cola'nın üretimi için kokain yerine kafein kullandılar.
- için
- seeing
I'm looking forward to seeing you.
- Seni görmek için can atıyorum.
I'm looking forward to seeing you again soon.
- Ben kısa sürede sizi tekrar görmek için sabırsızlanıyorum.
- için
- for: Mazlum sizin için bir hediye getirdi. Mazlum brought you a present. Bunu Şefika için yaptım. I did this for Şefika's sake. Bu elbise Hamiyet için çok dar. This dress is too small for Hamiyet. Bunun için kaç para verdin? How much money did you pay for this? Sandalı bir saat için kiraladım. I rented the rowboat for an hour. O bizim için konuşur. He'll speak for us. Sigara içmeyenler için ayrı bir bölüm yok mu? Isn't there a separate section for nonsmokers? Benim bilet Londra için. My ticket's for London. Allah aşkı için söyle! For God's sake tell me!
- için
- in the cause of
- için
- so
- için
- on account of
She cannot attend school on account of illness.
- O, hasta olduğu için okula gidemiyor.
He could not take examination on account of his illness.
- Hasta olduğu için sınava giremedi.
- için
- about, concerning, with regard to (usually used with demek, düşünmek, or söylemek): Bu sözlük için ne düşünüyorsunuz? What do you think about this dictionary? Raşit için intihar etti diyorlar. They are saying that Raşit committed suicide. II. Sultan Mehmet için Fatih derler. They call Sultan Mehmet II ''the Conqueror.'' Nuriye için nasıl böyle bir şey söyleyebildi? How could he have said such a thing about Nuriye?
- için
- for, to, in (someone's) opinion: Onun için çok mühimdi. It was very important to her
- için
- as
- için
- now that
The nights are getting longer now that it is autumn.
- Artık sonbahar olduğu için geceler uzuyor.
Now that I'm thinner, I can fit into this dress.
- Şimdi daha zayıf olduğum için bu kıyafete sığabiliyorum.
- için
- seeing that
Seeing that it is raining, you had better stay home.
- Yağmur yağdığı için evde kalsan iyi olur.
- için
- inasmuch as
- için
- so as
I took a bus so as not to be late for my appointment.
- Randevuma geç kalmamak için otobüse bindim.
He hurried so as to be in time for the train.
- Trene zamanında yetişmek için acele etti.
- için
- to your
- için
- f.o
- için
- towards
We should all strive for equality amongst ourselves and towards animals.
- Biz hepimiz kendi aramızda ve hayvanlara karşı eşitlik için çabalamalıyız.
She got her hair cut because she likes it not because she had lost her love towards it.
- O,ona karşı sevgisini kaybettiği için değil onu sevdiği için saçını kestirdi.
- için
- interest
Thank you for your interest.
- İlginiz için teşekkür ederim.
To be an interesting person you have to feed and exercise your mind.
- İlginç bir kişi olmak için aklınızı beslemek ve egzersiz yaptırmak zorundasınız.
- için
- lest
Work quietly lest you disturb others.
- Başkalarını rahatsız etmemek için sessizce çalışın.
Thank you very much for everything. He wrote it down lest he should forget it.
- Her şey için çok teşekkür ederim. O unutmasın diye onu yazdı.
- zevk için
- for fun
I like to play sport for fun not for competition.
- Sporu rekabet için değil zevk için yapıyorum.
Tom is the kind of guy that argues for fun.
- Tom zevk için tartışan insan türüdür.
- devletin devlete barış için ödediği para
- tribute
- için için
- within
- için için
- In order for
- için için öfkelenmek; kırılmak
- to get angry for; break
- için sevinmek
- to rejoice
- için hangi hattı kullanmam lazım
- Which line should I take
- için için
- secretly, slowly
- için için
- secretly, covertly
- için için
- internally, inwardly
- için için
- innerly
- için için
- bitterly
She bitterly regretted having said something that displeased her mother-in-law.
- O, kaynanasını gücendiren bir şey söylediği için için için pişman oldu.
- için için ağlamak
- to weep inwardly
- için için gülmek
- to laugh up one's sleeve, laugh inwardly, be secretly amused
- için için gülmek
- laugh inwardly
- için için yanan ateş
- smolder
- için için yanmak
- rankle
- için için yanmak
- 1. to burn internally. 2. to burn slowly and silently. 3. inwardly to burn with passion. 4. inwardly to be deeply distressed; secretly to feel very sad
- için için yanmak
- smolder
- için için yanmak
- to smoulder, to smolder
- için kullanılan kısaltmadır
- (Hukuk) SEC documents
- için kullanılmak
- be served as a
- için tütün
- chewing tobacco
- için uğraşmak
- strive after
- için uğraşmak
- work hard for
- için uğraşmak
- strive for
- için çalışmak
- strive for
- için çalışmak
- strive after
- için çalışmak
- strain after
- içmek için şarap satın almak
- buy wine to drink
- başkası için yapılan
- vicarious
- bir iş için gönderme
- errand
- mek için
- in order to
- bizim için
- for us
- olması için
- in order that
- mesi için
- in order that
- at arabası tekerine dönmemesi için sokulan çomak
- spoke
- bir an için
- momentarily
Tom left Mary and John alone momentarily.
- Tom bir an için Mary ve John'u yalnız bıraktı.
Tom paused momentarily.
- Tom bir an için durakladı.
- değişik bir meslek için eğitmek
- retrain
- huzuru sağlamak için kurulan yasadışı örgüt üyesi
- vigilante
- körler için kabartma yazı
- braille
- önermek (iş vb için)
- put up
- adam seçmek (oyun için)
- pick up
- alay için
- for fun
- allah için
- honestly
- allah için
- be fair
- allah için
- fair
- allah için
- verily
- allah için
- to be fair
- aranjman (çiçek için)
- arrangement
- belirsiz süre için depolama
- (Askeri) dead storage
- benim için endişelenme
- don't worry about me
- benim için farketmez
- i don't mind
- bilgi için
- (Askeri) info
- bunu gerçekleştirmek için
- do this
- bunun için
- because of this
- bunun için
- ad hoc
- bunun için
- for this
There was a good reason for this.
- Bunun için iyi bir neden vardı.
We cannot praise him highly enough for this.
- Bunun için onu ne kadar övsek azdır.
- bunun için
- so then
- cins (hayvan için)
- strain
- cins (hayvan/bitki için)
- stock
- daha fazla bilgi için
- for more information
- daha fazla yardım için
- (Bilgisayar) please contact
- daha fazla yardım için
- for further assistance
- deneme için
- on trial
- denemek için
- tentative
- desteklemek için
- in support of
- diretmek (için)
- insist on
- durmak için
- (Bilgisayar) stop after
- düzenleme için
- (Bilgisayar) for editing
- ekim için kiralanan arazi
- allotment
- emniyet için
- back-up
- en iyi hale getirmek için
- (Bilgisayar) optimization
- erkekler için mayo
- swimming trunks
- fidye için alıkoymak
- (Politika, Siyaset) kidnap
- fidye için birini kaçırmak
- kidnap
- görüntü için
- (Bilgisayar) for images
- halk için
- public
Why don't you like to speak in your language in public?
- Neden dilinizi halk içinde konuşmaktan hoşlanmıyorsunuz?
Tom hates speaking in public.
- Tom halk içinde konuşmayı sevmez.
- hepimiz birimiz için
- all-for-one
- her biri için
- cum
- her biri için
- for each
- her için
- for each
- her yıl için
- per annum
- herkes için
- (Bilgisayar) anyone's use
- heykel veya benzeri için oyuk
- niche
- ihracat için üretilen mahsul
- (Ticaret) cash crop
- ilerisi için saklanmak
- be laid up
- ilginiz için
- for your interest
- karpuz (lamba için)
- globe
- mermi için kovan
- cartridge case
- onun için
- for that reason
- onun için
- so
- onun için
- that's why
- onun için
- accordingly
- papaz olmak için okumak
- study for the ministry
- para için
- for money
- pasta kreması için torba
- (Gıda) pastry bag
- resim için
- (Bilgisayar) for pictures
- rezervasyon için
- for reservation
- senin için
- for you
I'm doing it for you.
- Bunu senin için yapıyorum.
Here is a letter for you.
- İşte senin için bir mektup.
- seçmek için tıklat
- (Bilgisayar) click to select
- yapabilmek için
- able to
- yapabilmek için
- be able to
- zevk için yapılan iş
- a labor of love
- kızak için uygun yokuş
- coast
- seçim için aday önermek
- put up
- -mak için
- So as to
- Allah için
- truly to be fair
- Bir pire için yorgan yakar
- (Atasözü) He that takes revenge at all costs
- anlayışınız için teşekkürler
- thanks for your understanding
- belli bir süre için, geçici olarak
- For a time, temporarily
- bilginiz için
- for your information
- bir şeyi yapmak için gereken zamanı kullanmak
- take the time
- bugün için
- today
- gemiler için demir atma komutu
- command ship for the moorage
- göstermiş olduğunuz ilgi için teşekkür ederiz
- thanks for your interest
- kışı geçirmek için yapılan çoban kulübesi
- The shepherd's hut to spend the winter
- olduğu için
- Because
I couldn't get out of my garage because there was a car in the way.
- Yolda bir araba olduğu için garajımdan çıkamadım.
I like him not because he is kind but because he is honest.
- Onu kibar olduğu için değil ama onurlu olduğu için seviyorum.
- olmadığı için, eksik olduğundan
- it is not, is missing
- salata yapmak için kullanılan
- used to make salad
- toprağı ekip biçmek için kullanmak
- To cultivate the land use
- hasar tespiti için kıta Amerikası içinde keşif uçuşu; hasar tespiti için kıta Am
- (Askeri) continental United States airborne reconnaissance for damage assessment; continental United States area reconnaissance for damage assessment