içeri

listen to the pronunciation of içeri
التركية - الإنجليزية
in
(moving) in, inside, within; indoors; into the interior; inland: Feriha içeri girdi. Feriha went inside. Büyük İskender ordusunu içeri yürütmeye karar verdi. Alexander the Great decided to march his army into the interior
inside, interior; clink, the cooler, the nick, the can" " kodes; in, inside, to the inside
indoor

We are eating breakfast indoors. - Biz içeride kahvaltı ediyoruz.

I prefer to stay indoors. - Ben içeride kalmayı tercih ederim.

within

The police were at Tom's door within three minutes after the phone call. - Telefon aramasından sonra üç dakika içerisinde polisler Tom'un kapısındaydılar.

Tom should be here within fifteen minutes. - Tom on beş dakika içerisinde burada olmalı.

(a person's) true self, heart, soul
(Konuşma Dili) jail, prison
inside, interior, inner part: Evin dışı çirkin, fakat içerisi güzel. The house's exterior is ugly, but its interior is attractive
inner, interior, inside: içeri daire the inner apartment
indoors

Do you wear shoes indoors? - İçeride ayakkabı giyer misin?

We are eating breakfast indoors. - Biz içeride kahvaltı ediyoruz.

clink
(Bilgisayar) outset
go inside
içeri girmek
enter
içeri sokmak
tuck in
içeri aktarmak
import
içeri almamak
exclude
içeri bakmak
look into
içeri girmek
come in

Don't you want to come inside? - İçeri girmek istemez misin?

Don't you want to come inside? - İçeri girmek istemez misiniz?

içeri almak
admit
içeri çekmek
retract
içeri akmak
run in
içeri aktarım
import
içeri akış
(Hukuk) inflow
içeri alma
intromission
içeri alma
intake
içeri almak
take into
içeri almak
pass into
içeri almak
set back
içeri almak
pass in
içeri almak
to admit, to let sb/sth in, to show in
içeri almak
let in
içeri almak
take in
içeri almamak
bar out
içeri almamak
shut
içeri almamak
keep out
içeri almamak
not to let in
içeri atmak/tıkmak
(Konuşma Dili) to throw (someone) in the clink
içeri atmak/tıkmak
to put (sb) in jail
içeri bırakmak
to let sb/sth in
içeri dalmak
to enter suddenly, barge in
içeri doldurmak
(rüzgâr) blow in
içeri düşmek
to go to jail
içeri düşmek
(Konuşma Dili) to go to jail, get put in the clink, wind up in the clink
içeri getirmek
usher in
içeri girmek
step in
içeri girmek
get in

How much do we have to pay to get in? - İçeri girmek için ne kadar para ödemek zorundayız?

Where can you buy a ticket to get in? - İçeri girmek için nereden bir bilet alabilirsin?

içeri girmek
a) to enter, to go in b) to lose money c) to go to jail
içeri girmek
drive in
içeri girmek
walk in
içeri girmek
pass into
içeri girmek
1. to enter. 2. (Konuşma Dili) to lose (a certain amount of money) in a business deal. 3. (Konuşma Dili) to wind up in the clink
içeri hizada inşa etme
setback
içeri kapamak
bar in
içeri kaymak
slip in
içeri kilitlemek
lock in
içeri kilitlemek
bar in
içeri kıvrık
involute
içeri kıvrık kısım
involution
içeri kıvrılmak
turn down
içeri sokmak
introduce
içeri sokmak
drive in
içeri sokmak
let in
içeri sokmamak
to exclude, to keep sb out
içeri sokmamak
lock out
içeri sürüklemek
drag in
içeri sığmayanların başka yerde toplanması
overflow meeting
içeri tıkmak
clap on
içeri tıkmak
to clap sb in/into jail, to lock sb up
içeri yollamak
send in
içeri çekilebilir
retractable
içeri çekilebilir
retractile
içeri çekilme
retraction
içeri çekme
retraction
içeri çökük çene
retreating chin
İçeri buyurun
Please come in
içeri girmek
(Fiili Deyim ) go in

Do you want to go in? - İçeri girmek ister misin?

You don't have to go in if you don't want to. - İstemiyorsan içeri girmek zorunda değilsin.

ayağıyla içeri taşımak
track
biraz içeri
(Bilgisayar) in slightly
içeri girmek
get into
zorla içeri giren
intrusive
zorla içeri girmek
break into
İçeri
come inside
ayklarını içeri basan
pigeon toed
burnu içeri gelecek şekilde
(Havacılık) nose-in
dikey içeri
(Bilgisayar) vertical in
içeri girmek
(Fiili Deyim ) nip in
kürekleri içeri almak
ship
mart içeri, pire dışarı
(Konuşma Dili) When one pest comes, the other pest goes
yatay içeri
(Bilgisayar) horizontal in
التركية - التركية
Hapishane
Gönül, yürek
İç yana, iç yana doğru
İç yüzeyde, iç bölümde olan
Belirtilen durumunda, iç, iç yüzey. İç yüzeyde, iç bölümde olan. İç yana, iç yana doğru: "İçeri girmekten korkarak bahçedeki demir kanepeye oturmak istedi."- P. Safa
Belirtilen durumunda, iç, iç yüzey
İç yan, iç bölüm
in
içeri
المفضلات