John'dan başka hiç kimse onu duymadı.
- Nobody but John has heard of it.
Çocuğun Keman çaldığını duyduk.
- We heard the boy playing the violin.
Onun başarısını duymaktan mutlu olduk.
- We were delighted to hear of his success.
Duyulmak için bağırmak zorunda kaldım.
- I had to shout in order to be heard.
Tom duyulmak için bağırmak zorunda kaldı.
- Tom had to shout to be heard.
Sorry buddy, I've never heard of you.
... You guys have all heard of the placebo effect. ...
... may have heard of, uploading your data into the cloud. ...