hacet

listen to the pronunciation of hacet
التركية - التركية
(Hukuk) Gerek, gereklilik
(Osmanlı Dönemi) (C.: Hâcât) İhtiyaç, lüzum, muhtaçlık
Tanrı'dan veya kutsal sayılan kişiden beklenen dilek: "Bu devri yüz defa yapabildiniz mi, mutlaka her hacetiniz de yerine gelir."- Y. K. Karaosmanoğlu
Küçük veya büyük abdest. İhtiyaç duyulan şey, gerekli şey: "Zile basacaktı, hacet kalmadı."- R. H. Karay
Tanrı'dan veya kutsal sayılan kişiden beklenen dilek
Herhangi bir şey için gerekli olma, gereklilik, lüzum
İhtiyaç duyulan şey, gerekli şey
Gereklilik, lüzum
Abdest (küçük veya büyük)
Herhangi bir şey için gerekli olma; gereklilik, lüzum
(Osmanlı Dönemi) ihtiyaç, lüzum, gerek
(Osmanlı Dönemi) EŞKELE
(Osmanlı Dönemi) DAFEF
hacet kapısı
Dua etmek veya dilekte bulunmak için önünde durulan türbenin kapısı (penceresi)
hacet penceresi
Hacet kapısı
hacet tepesi
Üzerinde yapılan duanın kabul olunacağına inanılan tepe
hacet yeri
Tuvalet
hacet
المفضلات