Tom found that he actually liked working for Mary.
- Tom Mary için çalışmayı gerçekten sevdiğini anladı.
Tom says he has actually seen a ghost.
- Tom gerçekten bir hayalet gördüğünü söylüyor.
She's really smart, isn't she?
- O gerçekten akıllı, değil mi?
Understanding you is really very hard.
- Seni anlamak gerçekten çok zor.
Were they being told the truth?
- Gerçek onlara söyleniliyormuydu?
Scientific truth is a creation of the human mind.
- Bilimsel gerçek insan aklının bir yaratılışıdır.
Tom was genuinely surprised.
- Tom gerçekten şaşırmıştı.
That football is made of genuine leather.
- O futbol topu gerçek deriden imal edilmiştir.
I doubt the authenticity of the document.
- Belgenin gerçekliğinden şüpheliyim.
His story sounds true.
- Onun hikayesi gerçek görünüyor.
This is true of you, too.
- Bu da seninle ilgili gerçek.
It would be virtually impossible to convince Tom to come along with us.
- Tom'u bizimle gelmesi için ikna etmek gerçekte imkansız olurdu.
Have you ever tried using a virtual reality headset?
- Sanal gerçeklik kulaklığı kullanmayı hiç denedin mi?
The factual world is often weirder than the fictional world.
- Gerçek dünya genellikle kurgusal dünyadan daha tuhaftır.
As a consequence of its fun factor, Tatoeba contains random bits of factual information.
- Eğlenceli faktörün bir sonucu olarak, Tatoeba rastgele gerçek bilgi bitleri içeriyor.
These are the facts. Think hard about them!
- Bunlar gerçeklerdir. Onlar hakkında sıkı düşünün!
Let's not exaggerate the facts.
- Gerçekleri abartmayalım.
Using cash makes you think money is truly substantial.
- Nakit kullanmak sana paranın gerçekten önemli olduğunu düşündürür.
Do you really want to sell your house right now?
- Evini hemen satmayı gerçekten istiyor musun?
I really can't talk right now.
- Gerçekten şu anda konuşamam.
Tom isn't very good at concealing the way he really feels.
- Tom gerçekten hissettiği şekli gizlemede çok iyi değildir.
Understanding you is really very hard.
- Seni anlamak gerçekten çok zor.
Preventive measures are much more effective than the actual treatment.
- Önleyici tedbirler gerçek tedaviden çok daha etkilidir.
That was really effective.
- O gerçekten etkiliydi.
What he says is gospel.
- Onun söylediği şey gerçek.
Even though the media reports that she is a potential presidential candidate, does anyone really think that she is a potential president?
- Medya onun potansiyel bir başkan adayı olduğunu bildirmesine rağmen, herhangi biri gerçekten onun potansiyel bir başkan olduğunu düşünüyor mu?
Tom believes the philosophy of Ayn Rand is truly objective.
- Tom, Ayn Rand felsefesinin gerçekten tarafsız olduğuna inanmaktadır.
Esperanto is a truly regular and easy language.
- Esperanto gerçekten düzenli ve kolay bir dildir.
The facts weren't properly understood.
- Gerçekler tam olarak anlaşılmadı.
A proper gentleman brings his lady red roses.
- Gerçek bir beyefendi kadınına kırmızı güller getirir.
I felt really positive.
- Gerçekten olumlu hissettim.
The portrait looks exactly like the real thing.
- Portre tam olarak gerçek şey gibi görünüyor.
No one knows the real reason why we love dogs.
- Hiç kimse bizim köpekleri niçin sevdiğimizin gerçek nedenini bilmiyor.
I hid the true amount I spent from him.
- Harcadığım gerçek miktarı ondan sakladım.
The true secret of writing a good letter is to write as if you were talking.
- İyi bir mektup yazmanın gerçek sırrı sanki konuşuyormuşsun gibi yazmaktır.
The portrait looks exactly like the real thing.
- Portre tam olarak gerçek şey gibi görünüyor.
I know exactly what you mean. Parents can be really annoying.
- Ne demek istediğini tam olarak biliyorum. Anne ve babalar gerçekten sinir bozucu olabiliyorlar.
If you keep on complaining, I will get mad for real.
- Şikayet etmeye devam edersen, gerçekten delireceğim.
Is this all for real?
- Bunun hepsi gerçek mi?
Parents look to the new generation as a generation that is far from reality and busy running after unrealistic dreams.
- Ebeveynler yeni nesile gerçeklikten uzak ve gerçekçi olmayan hayallerin peşinde koşturan bir nesil olarak olarak bakıyor.
Because it is politics that has caused this war, making the war our everyday reality.
- Savaşı gündelik gerçeklik yaparak, bu savaşa sebep olan politik görüştür.
These items must be returned to their rightful owner.
- Bu eşyalar gerçek sahibine iade edilmelidir.
I don't think he is truthful.
- Onun gerçekçi olduğunu sanmıyorum.
To be truthful, this matter doesn't concern her at all.
- Gerçekçi olmak gerekirse, bu konu onu hiç ilgilendirmez.
That could literally ruin my life.
- O gerçekten hayatımı mahvedebilir.
He explains the literal meaning of the sentence.
- O, cümlenin gerçek anlamını açıklıyor.
I sincerely, truly believe that.
- İçtenlikle, gerçekten ona inanıyorum.
Tom seemed really sincere.
- Tom gerçekten samimi görünüyordu.