I was obliged to go out yesterday.
- Dün dışarı çıkmak zorunda kaldım.
I would rather stay at home than go out.
- Dışarı çıkmaktansa evde kalmayı tercih ederim.
Sami wanted to move out.
- Sami dışarı çıkmak istiyordu.
He neither spoke nor wept, but went out in silence.
- O, ne konuştu nede ağladı, sessizce dışarı çıktı.
She went out without saying good-bye.
- Hoşça kal demeden dışarı çıktı.
He has gone out for a walk.
- O bir yürüyüş için dışarı çıktı.
He has gone out for lunch already.
- O zaten öğle yemeği için dışarı çıktı.