bedel

listen to the pronunciation of bedel
التركية - التركية
(Osmanlı Dönemi) Başkasının adına hacca giden
(Osmanlı Dönemi) Gr: Söz esnâsında bir şeyi sıfatı veya vasfı ile beraber söylersek ve fakat kasdımız o şeyin vasfı veya sıfatı değil de zâtı olursa, zikredilen sıfat veya vasfa " bedel" denir." Kardeşin Ahmedi gördüm" derken, kasdedilen kardeşin değil Ahmet'in kendisidir. İşte bu sözde "kardeşin" kelimesi "Ahmet"in" bedel'i olur
(Osmanlı Dönemi) (C.: Bedelât) Elde ve ayakta olan zahmet ve ağrı
(Osmanlı Dönemi) Karşılık. Bir şeyin yerine verilen ve yerini tutan şey. İvaz
Merdiven
Başkasının adına ve onun parası ile hacca giden kimse
Askerlik yapmamak veya yapılacak süreyi kısaltmak isteyenlerin devlete ödedikleri para: "Efrattan bedel alınıp alınmayacağına dair merkezden emir gelmişti."- Y. K. Karaosmanoğlu
Başkasının adına ve onun parasıile hacca giden kimse
Eşit, denk
Askerlik yapmamak veya yapılacak süreyi kısaltmak isteyenlerin devlete ödedikleri para
Eşit, denk: "Emsalini göremeyeceğiniz bir saadetle beş on dakika yaşarsınız ki, bütün bir hayata bedeldir."- R. H. Karay
Uşak, hizmetçi, çoban
Değer, fiyat, kıymet
Bir şeyin yerini tutabilen karşılık: "Buna bedel içimde mumlar, mumlar, mumlar yanan bir karanlık var."- A. Gündüz
Başkası adına onun parasıyla hacca giden
(Osmanlı Dönemi) karşılık, yerine
Bir şeyin yerini tutabilen karşılık
rayiç bedel
Bir para biriminin veya malın satış ve sürüm değeri
TEVSİİ BEDEL
(Hukuk) Bedelin artırılması
TEZYİDİ BEDEL
(Hukuk) Bedel artırma;bedeli az bularak çoğaltma
الإنجليزية - الإنجليزية
Same as Beadle
{i} beadle, ceremonial official
التركية - الإنجليزية
price

You have to pay the price. - Bedelini ödemek zorundasın.

True friendship is priceless. - Gerçek dostluğun bedeli yoktur.

worth

I know what that's worth. - Onun bedelinin ne olduğunu biliyorum.

wages

The wages of sin are death. - Günahın bedeli ölümdür.

substitute
(Hukuk) compensation

He received no compensation for his service. - O hizmeti için hiçbir bedel almadı.

forfeit
equivalent
consideration
(Kanun,Ticaret) charge
(Ticaret) amount
(Ticaret) valuta
(Askeri) q mid pro cuo
return
(Konuşma Dili) payoff
money

Tom didn't have enough money to pay his rent. - Tom'un kira bedelini ödemek için yeterli parası yoktu.

Money cannot compensate for life. - Para yaşamın bedelini ödeyemez.

reward
(Ticaret) fee
sum paid for exemption from military service; formerly military substitute who served for another person
purchase-money
quittance
substitute (for); in lieu of, for, in exchange for
quid pro quo
rate
price, value, worth; equivalent, substitute; compensation
pay

Someone has to pay the price. - Birisi bedeli ödemek zorunda.

You have to pay the price. - Bedelini ödemek zorundasın.

value, worth; price
requital
offset
equivalent (of)
substitutional
purchase money
toll
remuneration
quid
succedaneum
bedel olarak
in the place of
bedel gösterilebilir
tenderable
bedel gösterilebilirlik
tenderability
bedel olarak
in lieu of
bedel olarak
in exchange for
bedel talep etmek
claim compensation
bedel tespiti
(Ticaret) price determination
bedel tutmak
formerly to pay someone to do one's military service in one's stead
bedel ve yükümlülükler
fees and charges
bedel vermek
to pay the government a fee in lieu of doing one's military service
bedel ödemek
carry-the can
bedel ödemek
pay for one's mistakes
bedel ödemek
pay a price
bedel ödemek
pay the price for
bedel ödemek
(deyim) take one's medicine
bedel ödemek
pay a price (for something)
bedel ödemek
face the music
bedel-sigorta-navlun
(Hukuk) CIF (cost-insurance-freight)
bedeller
rates
rayiç bedel
current market value
götürü bedel
(Hukuk) lump sum price
nominal bedel
nominal consideration
sabit bedel
fixed charge
ömüre bedel
very valuable, beautiful, or excellent
bedel
المفضلات