beauteous

listen to the pronunciation of beauteous
الإنجليزية - التركية
{s} güzel
dilber
beauteousness güzellik
güzel bir şekilde
(sıfat) güzel
beauteously z
beautiful
{s} güzel

Doğduğum yer olan Nagasaki, güzel bir liman kentidir. - Nagasaki, where I was born, is a beautiful port city.

Ben senden daha güzelim. - I am more beautiful than you.

beautiful
{s} nefis
beautiful
zarif

O güzel ve ayrıca çok zarif. - She is beautiful, and what is more, very graceful.

Buz pateni zarif ve güzel olabilir. - Ice skating can be graceful and beautiful.

beautiful
gökçe
beautiful
{s} hoş

Bir dağ sırtı eteğinde güzel bir şehirde yaşamak çok hoştur. - It's very pleasant to live in a beautiful city at the foot of a mountain ridge.

O en güzel çiçekten hoşlanır. - He likes the most beautiful flower.

beautiful
beautifully güzel bir şekilde
beautiful
ahım şahım
beautiful
keleş
beautiful
gül gibi
beautiful
{s} (çok) güzel
beautiful
akça pakça
poetic
şairliğe özgü
beautiful
{s} biçimli
beauteousness
güzellik
beautiful
harika

Aşk harika ve güzeldir. - Love is wonderful and beautiful.

Piknik için harika bir gün, değil mi? - Isn't it a beautiful day for a picnic?

beautiful
çok iyi
beautiful
{s} tatlı

Bu çiçek tatlı kokuyor. - This flower smells beautiful.

O güzel değildi ama onun büyük, nazik kahverengi gözleri ve tatlı bir gülümsemesi vardı. - She wasn't beautiful, but she had big, kind brown eyes and a sweet smile.

beautiful
ahu gibi
beauteousness
güzel olma
beauteous

    الواصلة

    beau·te·ous

    النطق

    علم أصول الكلمات

    [ 'byü-tE-&s ] (adjective.) 15th century. Middle English, from beaute.
المفضلات