alevli

listen to the pronunciation of alevli
التركية - الإنجليزية
on fire
furious, violent
in flames, flaming
in flames
aflame
blazing
flaming
in flames, flaming, blazing, aflame
ablaze
flashy
alev
flame

Fanned by the strong wind, the flames spread in all directions. - Rüzgarla körüklendiği için, alevler her yöne yayıldı.

The wood was kindled, the flames arose, and a mouldering heap of ashes was soon all that remained of Mrs Askew and her fellow martyrs. - Koru yakıldı, alevler yükseldi, ve kısa sürede bayan Askew ve arkadaş şehitleriyle ilgili geriye kalan bütün şey dökülen bir küller yığınıydı.

alevli kaplama
flame plating
alev
{i} fire

The fireman could not extinguish the flames. - İtfaiyeci alevleri söndüremedi.

The henhouse caught fire, but the chickens escaped. - Kümes alev aldı ama tavuklar kaçtı.

alev
grassfire
alev
blaze

Tom's anger blazed out suddenly. - Tom'un öfkesi aniden alevlendi.

The sun goes down in a wild blaze of color. - Güneş vahşi bir renk aleviyle batıyor.

alev
{i} flare
alev
flamethrowers
alev
flame, blaze yalım, yalaz, alaz
alev
pennant (on a lance)
alev
spunk
alev
{i} pennant
التركية - التركية
Alevi olan, alevlenmiş. Şiddetli, hararetli
Alevi olan, alevlenmiş
Şiddetli, hararetli
ALEV
(Osmanlı Dönemi) Ateşten çıkan parlak ve yanar hava
ALEV
(Osmanlı Dönemi) Mızrak ucuna takılan küçük bayrak, flama
Alev
alamaç
Alev
yalım
Alev
(Osmanlı Dönemi) ZEBANE
Alev
(Osmanlı Dönemi) ALAZ
Alev
alaf
Alev
yalın
Alev
yalaza
Alev
yalaz
alev
Aşk ateşi
alev
Yanan maddelerin veya gazların türlü biçimlerdeki ışıklı uzantısı, yalım, yalaz, alaz, şule
alev
Yanan maddelerin veya gazların türlü biçimlerde uzanan ışıklı dili, yalım, yalaz, alaz, şule
alev
Ateş, sıcaklık, kıvılcım: "İşte şimdi damarlarımda bu iksirin alevleri dolaşıyor."- H. R. Gürpınar
alev
Ateş, sıcaklık, kıvılcım
alev
Mızrak uçlarına takılan küçük bayrak, flama
alevli
المفضلات