akılsız

listen to the pronunciation of akılsız
التركية - الإنجليزية
unreasonable
{s} foolish

I was foolish enough to believe him. - Ona inanacak kadar akılsızdım.

witless
unwise

I plan to help Tom steal some cars. That would be unwise. - Tom'un birkaç araba çalmasına yardımcı olmayı planlıyorum. Bu akılsızca olur.

That would be very unwise. - O çok akılsız olurdu.

vacant
gormless
irrational, foolish, stupid, silly
mindless

The internet is a wonderful source of mindless entertainment. - İnternet akılsız eğlence için harika bir kaynaktır.

It's just mindless entertainment. - Bu sadece akılsızca yapılan eğlence.

feather brain
preposterous
unreasoning
inexpedient
buggy
feather brained
ill advised
empty headed
unintelligent

Tom is unintelligent, isn't he? - Tom akılsız, değil mi?

A person can be unintelligent, yet knowledgeable. - Bir kişi akılsız ama bilgili olabilir.

fool

I was foolish enough to believe him. - Ona inanacak kadar akılsızdım.

irrational

He's jealous and irrational. - O kıskanç ve akılsız.

fatuous
goofy
{s} senseless
dull
brute
impolitic
empty-headed
vacuous
fop
ill-advised
imprudent
illadvised
silly
crackpot
{i} bughouse
injudicious
akıl
wisdom
akıl
{i} intelligence

Someone famous said that imagination is more important than intelligence. - Ünlü biri hayal akıldan daha önemlidir dedi.

akıl
mind

Little thing please little minds. - Küçük şey küçük akılları memnun eder.

So many men, so many minds. - Çok sayıda insan çok sayıda akıl.

akıl
wit

All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood. - Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.

Tom knows better than to fight with you. - Tom seninle dövüşmeyecek kadar akıllıdır.

akıl
reason

All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood. - Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.

This reasoning is really insane. - Bu akıl yürütme gerçekten delice.

akılsız başın cezasını/ zahmetini ayak çeker
(Atasözü) 1. If you don't use your head your feet do the work. 2. If the leader uses bad judgment his followers suffer
akılsız terminal
dumb terminal
akıl
{i} memory
akıl
brain

Who is the brains of this operation? - Bu operasonun akıl hocaları kimdi?

The brain is the center of every mind, soul, and muscle energy. - Beyin her akıl, ruh ve kas enerjisinin merkezidir.

akıl
mental

Some mental illnesses already have a cure. - Bazı akıl hastalıklarının zaten tedavisi var.

She was sent to a mental hospital. - Akıl hastanesine gönderildi.

akıl
{i} advice

He was wise enough to take her advice. - Ondan tavsiye alacak kadar akıllıydı.

You were wise not to follow his advice. - Onun tavsiyesini dinlemeyecek kadar akıllıydın.

akıl
gray matter
akıl
{i} Psyche
akıl
guidance
akıl
understanding
akıl
long
akıl
idea

My ideal woman is shapely, intelligent and a polyglot. - Benim ideal kadınım, düzgün, akıllı ve çok dillidir.

Great minds discuss ideas, average minds discuss events, small minds discuss people. - Büyük akıllar fikirleri, ortalama akıllar olayları, küçük akıllar ise kişileri tartışır.

akıl
headpiece
akıl
intellect

Health and intellect are the two blessings of life. - Sağlık ve akıl, hayatın iki nimetidir.

akıl
sapience
akıl
mentality
akıl
fettle
akıl
head

You've got a good head on your shoulders. - Sen akıllı ve zeki birisin.

Use your head to save your heels. - Akılsız başın cezasını ayaklar çekermiş.

akıl
discernment
Akıl
rational faculty
akıl
ıntellect
hayvanlık, canlı olmakla beraber akılsız olu
bestiality, live with it, but foolish
akıl
senses
akıl
comprehension
akıl
mind, comprehension
akıl
nous
akıl
strength of mind
akıl
idea, opinion, thought
akıl
chump
akıl
intelligence, brain, reason " us; memory" " bellek; advice" " öğüt; opinion, idea
akıl
consciousness
akıl
loaf
akıl
reason, intelligence; wisdom, discernment, discretion
akıl
bean
akıl
grey matter
akıl
prudence
akıl
sense
akıl
psycho
akıl
pate
akıl
prudent
akıl
sentient
التركية - التركية
Aklı, gerçeği görüp ona göre davranmaya elverişli olmayan, anlayışı kıt
AKILSIZ
Aklı, gerçeği görüp ona göre davranmaya elverişli olmayan, anlayışı kıt: "Sen hükûmeti yönetenleri hep bilgisiz, akılsız mı sanırsın?"- N. Cumalı
Akıl
(Osmanlı Dönemi) DERS
âkıl
(Osmanlı Dönemi) akıllı
akıl
Vaka'nin duyu organlarıyla hissedilip beyne nakledilmesi ve on bilgilerle yoğrulup yorumlanması
AKIL
(Osmanlı Dönemi) Bak: Akl
Akıl
(Osmanlı Dönemi) MECR
Akıl
(Osmanlı Dönemi) UNAB
Akıl
(Osmanlı Dönemi) HULÜM
Akıl
(Osmanlı Dönemi) SEDAD
Akıl
(Osmanlı Dönemi) HÜRMAN
Akıl
(Osmanlı Dönemi) HULM
Akıl
(Osmanlı Dönemi) MİRRE
Akıl
(Osmanlı Dönemi) CÂL
Akıl
us
akıl
Hafıza, bellek
akıl
Düşünce, kanı
akıl
Düşünme, anlama ve kavrama gücü, us: "Akıl yaşta değil baştadır."- Atasözü
akıl
Düşünce, kanı: "Şimdiki aklım olsaydı bu dükkânın yerine aç bir kahve!"- A. K. Tecer
akıl
Öğüt, salık verilen yol
akıl
Düşünme, anlama ve kavrama gücü, us
akıl
Hafıza, bellek: "Hâlâ aklımda o tufan yağmuru."- C. S. Tarancı. Öğüt, salık verilen yol
akıl
Düşünce, niyet
ÂKIL
(Osmanlı Dönemi) (E) Uyanık. Aklı başında. Tedbirli. Düşüncesi sağlam. Huşyâr
akılsız
المفضلات