öncekiler

listen to the pronunciation of öncekiler
التركية - الإنجليزية

تعريف öncekiler في التركية الإنجليزية القاموس.

önceki
former

Tom is Mary's former husband. - Tom Mary'nin önceki eşidir.

Our former home was in Sweden. - Daha önceki evimiz İsveç'teydi.

önce
ago

There was a castle here many years ago. - Yıllar önce orada bir kale vardı.

A long time ago, there was a bridge here. - Uzun zaman önce, burada bir köprü vardı.

önce
first

We'll go to Hong Kong first, and then we'll go to Singapore. - Önce Hong Kong'a gideceğiz ve sonra Singapura gideceğiz.

Two weeks ago, I visited Disneyland for the first time. - İki hafta önce, ilk kez Disneyland ziyaret ettim.

önce
(İnşaat) before

Anime director Satoshi Kon died of pancreatic cancer on August 24, 2010, shortly before his 47th birthday. - Anime yönetmeni Satoshi Kon, kırk yedinci doğum gününden kısa süre önce 24 Ağustos 2010 tarihinde pankreas kanserinden öldü.

Before going to study in Paris, I must brush up on my French. - Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.

önceki
previous

Has your neck thickened during the previous year? - Boynun bir önceki yılda kalınlaştı mı?

I had lost a camera in the previous day. - Ben önceki gün bir kamera kaybettim.

önceki
{s} last

We had less snow this winter than last. - Bu kış öncekinden daha az kar var.

Although I came back late from the party last night, I was as fresh as a daisy in the morning. - Önceki gece partiden geç dönmeme rağmen sabah bir papatya kadar dinçtim.

önceki
ex
önce
first, at first, firstly, initially; before; ago
önce
firstly

Firstly, we mustn't be selfish. - Her şeyden önce bencil olmamalıyız.

Firstly, happiness is related to money. - Öncelikle, mutluluk para ile ilgilidir.

önce
ante

Tom connected the TV to the antenna that the previous owner of his house had mounted on the roof. - Tom TV'yi evin önceki sahibinin çatıya monte ettiği antene bağladı.

The conquest of İstanbul antedates the discovery of America. - İstanbul'un fethi, Amerika'nın keşfinden önce gelir.

önceki
antecedent
önceki
preceding, former, ex, previous, back, preceding, foregoing
önceki
past

I think that I was a princess in a past life. - Bence ben önceki hayatımda bir prensestim.

önceki
before

The accident happened the day before yesterday. - Kaza, önceki gün oldu.

The accident took place the day before yesterday. - Kaza, önceki gün gerçekleşti.

önce
pre-

What's your pre-tax income? - Senin vergi öncesi gelirin nedir?

The pre-Islamic Arabs were nomads. - İslam öncesi Araplar göçebeydiler.

önce
beforehand

I'll let you know beforehand. - Sana önceden bildireceğim.

Let's get things ready beforehand. - İşleri önceden hazırlayalım.

önce
before time
önce
to start with

To start with, I must thank you for your help. - Öncelikle yardımınız için size teşekkür etmeliyim.

To start with, who is that man? - Her şeyden önce, o adam kim?

önce
initially
önce
for one thing

For one thing, I don't have any money. For another, I don't have the time. - Öncelikle, hiç param yok. ikinci olarak, zamanım yok.

For one thing, I'm penniless; for another, I don't have the time. - Öncelikle, beş parasızım, ayrıca, zamanım yok.

önce
epi-
önceki
prev

Complete the following form to know who you could have been in a previous life. - Önceki hayatınızda kim olabileceğinizi öğrenmek için aşağıdaki formu doldurunuz.

Has your neck thickened during the previous year? - Boynun bir önceki yılda kalınlaştı mı?

önceki
(Askeri) predecessor
önceki
exparte
önceki
early
önceki
(Bilgisayar) prev page
önceki
(Bilgisayar) back

Although I came back late from the party last night, I was as fresh as a daisy in the morning. - Önceki gece partiden geç dönmeme rağmen sabah bir papatya kadar dinçtim.

When did you return? I came back the day before yesterday. - Ne zaman döndün? Ben önceki gün geri döndüm.

önceki
(Bilgisayar) during the previous

Has your neck thickened during the previous year? - Boynun bir önceki yılda kalınlaştı mı?

önceki
(Bilgisayar) preset
önce
at first

She didn't like the horse at first. - O, ilk önce atı beğenmedi.

At first the job looked good to Tom, but later it became tiresome. - Önceleri iş, Tom'a iyi göründü fakat daha sonra iş yorucu oldu.

önce
a priori

Tell him it's a priority. - Ona bunun bir öncelik olduğunu söyle.

Tell her it's a priority. - Ona bunun bir öncelik olduğunu söyle.

önceki
prior

No prior experience is required. - Önceki deneyim gerekli değildir.

There were no prior warnings. - Önceki uyarılar yoktu.

önceki
old
önceki
preceding

The following sentence is true. The preceding sentence is false. - Aşağıdaki cümle doğrudur. Önceki cümle yanlış.

The preceding month was very rainy. - Önceki ay çok yağışlıydı.

önceki
precedent
önceki
foregoing
önceki
initial
önceki
ante

Tom connected the TV to the antenna that the previous owner of his house had mounted on the roof. - Tom TV'yi evin önceki sahibinin çatıya monte ettiği antene bağladı.

önceki
pro

If you don't eat breakfast, you'll probably be hungry during the morning and won't be as efficient at work as you could be. - Eğer kahvaltı yapmazsanız, büyük olasılıkla sabah acıkırsınız ve işinizde önceki gibi verimli olmazsınız.

önce
above

Above all, you must help each other. - Her şeyden önce, birbirinize yardım etmelisiniz.

Above all, be patient. - Her şeyden önce, sabırlı olun.

önceki
the previous one
önce
ere

This building was erected 300 years ago. - Bu bina 300 yıl önce inşa edildi.

This building was erected 300 years ago. - Bu yapı 300 yıl önce dikildi.

önce
prior

Not being able to decide what the priority should be is the biggest problem. - Önceliğin ne olması gerektiğine karar verememek en büyük sorundur.

Parents have a prior right to choose the kind of education that shall be given to their children. - Ana baba, çocuklarına verilecek eğitim türünü seçmek hakkını öncelikle haizdirler.

önce
first, at first
önce
afore
önce
early

Tom doesn't always get up early, but he always gets up before Mary does. - Tom her zaman erken kalkmaz fakat her zaman Mary'den önce kalkar.

In the first place it's necessary for you to get up early. - Öncelikle erken kalkman gerekiyor.

önce
pro

The student has already solved all the problems. - Öğrenci tüm problemleri daha önce çözdü.

Check the enemy's progress before they reach the town. - Düşman kasabaya ulaşmadan önce, onların ilerlemesini durdurun.

önce
before, ago
önce
before ...: tatilden önce before the vacation
önce
prior to

Prior to your arrival, he left for London. - Senin varışından önce, o, Londra'ya gitti.

Prior to the meeting, they had dinner. - Toplantıdan önce akşam yemeği yediler.

önce
in advance

You may as well say it to him in advance. - Siz de ona önceden söyleyebilirsiniz.

Please inform me of your absence in advance. - Lütfen yokluğunuzu önceden bana bildiriniz.

önce
back

Let's go back before it begins to rain. - Yağmur başlamadan önce geri dönelim.

By the time you came back, I'd already left. - Sen gelmeden önce ben zaten çıkmıştım.

önce
pre

Has your neck thickened during the previous year? - Boynun bir önceki yılda kalınlaştı mı?

Complete the following form to know who you could have been in a previous life. - Önceki hayatınızda kim olabileceğinizi öğrenmek için aşağıdaki formu doldurunuz.

önce
the preceding period of time; the past
önce
epi
önceki
quondam
önceki
the former

Fish and meat are both nourishing, but the latter is more expensive than the former. - Balığın ve etin besin değerleri yüksek ama ikincisi öncekine göre daha pahalıdır.

The former Italian currency was the lira and its symbol was ₤. It's not related to the Turkish lira. - Daha önceki İtalyan para birimi liradır.ve onun sembolü £ dır.O Türk lirasıyla ilgili değildir.

önceki
hereinabove
önceki
anterior
önceki
pristine
önceki
pre

Complete the following form to know who you could have been in a previous life. - Önceki hayatınızda kim olabileceğinizi öğrenmek için aşağıdaki formu doldurunuz.

I had lost a camera in the previous day. - Ben önceki gün bir kamera kaybettim.

önceki
onetime
önceki
(Hukuk) preceding, prior
önceki
sometime
önceki
the preceding, former
التركية - التركية

تعريف öncekiler في التركية التركية القاموس.

Önce
evvel
Önce
evvelce
Önceki
evveli
önce
Baştaki, geçmişteki bölüm, geçmiş zaman
önce
İlk olarak, başlangıçta: "Önce hep birlikte basın suçunu tarif edelim."- B. Felek
önce
Şu kadar zamanın geçmiş bulunduğunu anlatır
önce
İlk olarak, başlangıçta
önce
Baştaki, geçmişteki bölüm, geçmiş zaman: "Demin söyledikleri bana sadece daha önce olup bitenleri düşündürdü."- T. Buğra
önce
tanan
önceki
Önce olan, evvelki, mukaddem, sabık