They had been working together for common interests.
- Ortak çıkarları için birlikte çalışmaktaydılar.
You want to work at METRO?!
- METRO'da mı çalışmak istiyorsun?!
I wish to work in the laboratory some day.
- Ben, bir gün laboratuvarda çalışmak istiyorum.
I would like to study Arabic.
- Arapça çalışmak istiyorum.
Did you stay home to study for the test?
- Teste çalışmak için evde kaldın mı?
A satellite has to operate in space within massive temperature differences.
- Bir uydu uzayda büyük sıcaklık farklılıkları içinde çalışmak zorundadır.
I have to practice the piano every day.
- Ben her gün piyano çalışmak zorundayım.
Better to run than to rot.
- Çalışmak çürümekten daha iyidir.
Running a farm is difficult.
- Bir çiftlikte çalışmak zordur.
I want to start learning French. Can you recommend me any materials to study with?
- Fransızca öğrenmeye başlamak istiyorum. Çalışmak için bana biraz malzeme tavsiye edebilir misin?
She serves as the club treasurer.
- Kulüp saymanı olarak çalışmaktadır.
I didn't want to spend any more time trying to convince Tom to study French.
- Tom'u Fransızca çalışmaya ikna etmeye çalışmak için daha fazla zaman harcamak istemedim.
To try to bring it back would be foolish.
- Onu geri getirmeye çalışmak aptalca olur.
Arguing with a woman is like trying to drown the water, burn the fire, dig the soil or catch the air.
- Bir kadınla tartışmak suyu boğmaya çalışmak, ateşi yakmak, toprağı kazmak ya da havayı yakalamaya çalışmak gibidir.
I've got to try to catch them.
- Onları yakalamaya çalışmak zorundayım.
They had been working together for common interests.
- Ortak çıkarları için birlikte çalışmaktaydılar.
They have been working on the new building.
- Onlar yeni binada çalışmaktalar.
Tom loves studying music.
- Tom müzik çalışmayı sever.
I like studying history.
- Tarih çalışmayı severim.
Before going to study in Paris, I have to brush up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.
I'll have to study ten hours tomorrow.
- Yarın on saat çalışmak zorunda kalacağım.
Running a farm is difficult.
- Bir çiftlikte çalışmak zordur.
I want to start running.
- Çalışmaya başlamak istiyorum.
Before going to work in Paris I need to brush up my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.
Before going to work in Paris I must freshen up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.
Jim was afraid of physical labor.
- Jim bedensel çalışmadan korkuyordu.
Is this the Department of Labor?
- Burası Çalışma Bakanlığı mı?
She practices playing the piano regularly.
- O düzenli olarak piyano çalışması yapar.
How many times a week does the soccer team practice?
- Haftada kaç kez futbol takımı çalışma yapar?
While working, he had an accident.
- O çalışırken bir kaza yaptı.
She had an accident while working.
- O çalışırken bir kaza yaptı.
He requires that the laboratory exercises be handed in before the final exam.
- O, laboratuar çalışmalarının sınavı öncesinde teslim edilmesini şart koşuyor.
If she studied hard, she could pass the test.
- Sıkı çalışsa, sınavı geçebilir.
If she studied hard, she could pass the exam.
- Sıkı çalışsa, sınavı geçebilir.
The liver is no longer functioning.
- Karaciğer artık çalışmıyor.
The machine has stopped functioning.
- Makine çalışmayı durdurdu.
I'll try to get in touch with Tom.
- Tom'la temas kurmaya çalışacağım.
Pamela must have been at home when I tried to get in touch with her, but she didn't answer the telephone.
- Onunla iletişim kurmaya çalıştığımda Pamela evde olmalıydı fakat telefona cevap vermedi.
Heavy rain throughout the night has hampered efforts to rescue survivors from the stricken ferry.
- Gece boyu süren sağanak yağış, mahsur kalan feribottaki kazazedeleri kurtarma çalışmalarına sekte vurdu.
Study takes a lot of energy, but it is worth the effort.
- Çalışma çok fazla enerji alır fakat bu çabaya değer.
Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment.
- Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
From 1859, Protestant missionaries from America started to arrive, and the Catholic and Russian Orthodox churches also became actively involved in missionary work.
- 1859'dan itibaren, Amerika'dan Protestan misyonerler gelmeye başladı ve Katolik ve de Rus Ortodoks kiliseleri de misyonerlik çalışmalarına aktif olarak dahil oldular.
She devoted herself to mission work in Africa.
- Kendini Afrika'da ki misyon çalışmasına adadı.
I started working for this company last year.
- Geçen yıl bu şirket için çalışmaya başladım.
Tom didn't start to study French until he was thirty.
- Tom otuzuna kadar Fransızca çalışmaya başlamadı.
I wish him the very best in his future endeavors.
- Gelecekteki çalışmalarında ona en iyisini diliyorum.
I wish her the very best in her future endeavors.
- Gelecekteki çalışmalarında ona en iyisini diliyorum.
This job involves lots of hard work.
- Bu iş çok çalışma gerektirir.
If you really need a job, why don't you consider working for Tom?
- Eğer gerçekten bir işe ihtiyacın varsa, niçin Tom için çalışmayı düşünmüyorsun?
Jim was afraid of physical labor.
- Jim bedensel çalışmadan korkuyordu.
They labored in the factories.
- Onlar fabrikalarda çalıştılar.
I worked hard to succeed.
- Başarmak için sıkı çalıştım.
I worked for a full 24 hours without getting any sleep.
- Hiç uyumadan tam 24 saat çalıştım.
Why are you studying English so hard? To be an English teacher.
- Niçin çok İngilizce çalışıyorsun?İngilizce öğretmeni olmak için.
I like studying history.
- Tarih çalışmayı severim.
We'll attempt to start the class soon.
- Yakında sınıfı başlatmak için çalışacağız.
Tom attempted to predict the results.
- Tom sonuçları tahmin etmeye çalıştı.
But then he fell in love with Jane Wilde, a student studying languages in London.
- Ama sonra o Londra'da dilleri çalışan bir öğrenci olan Jane Wilde'a aşık oldu.
Before going to study in Paris, I must brush up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.
While working, he had an accident.
- O çalışırken bir kaza yaptı.
Could you explain how the dishwasher works?
- Bulaşık makinasının nasıl çalıştığını anlatabilir misin?
The number of cars running in the city has increased.
- Şehirde çalışan arabaların sayısı arttı.
How many times a day does that bus run?
- O otobüs günde kaç kez çalışır?
Farmers are busy working in the field.
- Çiftçiler tarlada çalışmakla meşgul.
Tom's field of study is law.
- Tom'un çalışma alanı hukuktur.
The University of Coimbra was established in 1290. It is one of the oldest universities in continuous operation in the world.
- Coimbra Üniversitesi 1290 yılında kurulmuştur. Avrupa'da ve dünyada sürekli çalışmakta olan en eski üniversitelerinden biridir.
You've got to work together.
- Birlikte çalışmak zorundasınız.
I'd still like to work together.
- Ben hâlâ birlikte çalışmak istiyorum.
I went to many shops to look for the book.
- Kitabı bulmaya çalışmak için birçok dükkana gittim.
I've got to try to find him.
- Onu bulmaya çalışmak zorundayım.
I've got to try to find her.
- Onu bulmaya çalışmak zorundayım.
He died from overwork.
- O, fazla çalışmaktan öldü.
He got sick from overwork.
- O fazla çalışmaktan hastalandı.
It's impossible to reason with a drunk.
- Bir sarhoşu ikna etmeye çalışmak imkansızdır.