You want to work at METRO?!
- METRO'da mı çalışmak istiyorsun?!
They had been working together for common interests.
- Ortak çıkarları için birlikte çalışmaktaydılar.
I wish to work in the laboratory some day.
- Ben, bir gün laboratuvarda çalışmak istiyorum.
I would like to study Arabic.
- Arapça çalışmak istiyorum.
I'll have to study ten hours tomorrow.
- Yarın on saat çalışmak zorunda kalacağım.
A satellite has to operate in space within massive temperature differences.
- Bir uydu uzayda büyük sıcaklık farklılıkları içinde çalışmak zorundadır.
I have to practice the piano every day.
- Ben her gün piyano çalışmak zorundayım.
I want to run for president.
- Devlet başkanı için çalışmak istiyorum.
I want to run for governor.
- Ben vali için çalışmak istiyorum.
I want to start learning French. Can you recommend me any materials to study with?
- Fransızca öğrenmeye başlamak istiyorum. Çalışmak için bana biraz malzeme tavsiye edebilir misin?
She serves as the club treasurer.
- Kulüp saymanı olarak çalışmaktadır.
I doubt that Tom is even interested in trying to learn Russian.
- Tom'un Rusça öğrenmeye çalışmakla ilgilendiğinden bile şüpheliyim.
Getting your message across is much more important than trying to say it exactly like a native speaker would say it.
- Mesajınızı anlatmak bir yerlinin tam olarak söyleyeceği gibi onu söylemeye çalışmaktan çok daha önemlidir.
You might want to try to catch an earlier train.
- Bir önceki treni yakalamaya çalışmak isteyebilirsin.
Tom has to study hard and catch up with the other students in his class.
- Tom çok çalışmak ve sınıfındaki diğer öğrencilere yetişmek zorunda.
They had been working together for common interests.
- Ortak çıkarları için birlikte çalışmaktaydılar.
After the hatchet job my boss did on my proposal, I'm not sure how long I want to keep on working here.
- Teklifimle ilgili patronumun yaptığı ağır eleştiriden sonra, burada çalışmayı ne kadar süre sürdürmek istediğimden emin değilim.
When did you begin studying English?
- İngilizce çalışmaya ne zaman başladınız?
Tom loves studying music.
- Tom müzik çalışmayı sever.
Before going to study in Paris, I have to brush up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.
Before going to study in Paris, I must brush up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.
Running a farm is difficult.
- Bir çiftlikte çalışmak zordur.
I want to start running.
- Çalışmaya başlamak istiyorum.
Before going to work in Paris I must freshen up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.
Before going to work in Paris I need to brush up my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.
The laborers are murmuring against their working conditions.
- İşçiler çalışma şartlarına karşı söyleniyorlar.
I wish to work in the laboratory some day.
- Ben, bir gün laboratuvarda çalışmak istiyorum.
In most sports the team that practice hardest usually brings home the bacon.
- Çoğu sporlarda en sıkı çalışma yapan takım genellikle eve ekmek parasını getirir.
Mike doesn't practice basketball on Monday.
- Mike Pazartesi basketbol çalışmaz.
While working, she had an accident.
- O çalışırken bir kaza yaptı.
She had an accident while working.
- O çalışırken bir kaza yaptı.
He requires that the laboratory exercises be handed in before the final exam.
- O, laboratuar çalışmalarının sınavı öncesinde teslim edilmesini şart koşuyor.
If he studied hard, he could pass the exam.
- Sıkı çalışsa, sınavı geçebilir.
If he studied hard, he could pass the test.
- Sıkı çalışsa, sınavı geçebilir.
The machine has stopped functioning.
- Makine çalışmayı durdurdu.
The machine stopped functioning.
- Makine çalışmayı kesti.
Pamela must have been at home when I tried to get in touch with her, but she didn't answer the telephone.
- Onunla iletişim kurmaya çalıştığımda Pamela evde olmalıydı fakat telefona cevap vermedi.
I'm trying to get in touch with her sister.
- Kız kardeşiyle temasa geçmeye çalışıyorum.
Heavy rain throughout the night has hampered efforts to rescue survivors from the stricken ferry.
- Gece boyu süren sağanak yağış, mahsur kalan feribottaki kazazedeleri kurtarma çalışmalarına sekte vurdu.
The project was a joint effort by students from three different classes.
- Proje, üç farklı sınıftan öğrencinin ortak çalışmasıydı.
Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment.
- Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
She devoted herself to mission work in Africa.
- Kendini Afrika'da ki misyon çalışmasına adadı.
From 1859, Protestant missionaries from America started to arrive, and the Catholic and Russian Orthodox churches also became actively involved in missionary work.
- 1859'dan itibaren, Amerika'dan Protestan misyonerler gelmeye başladı ve Katolik ve de Rus Ortodoks kiliseleri de misyonerlik çalışmalarına aktif olarak dahil oldular.
Tom didn't start to study French until he was thirty.
- Tom otuzuna kadar Fransızca çalışmaya başlamadı.
He started to study in earnest.
- O ciddi olarak çalışmaya başladı.
I wish her the very best in her future endeavors.
- Gelecekteki çalışmalarında ona en iyisini diliyorum.
I wish him the very best in his future endeavors.
- Gelecekteki çalışmalarında ona en iyisini diliyorum.
This job involves lots of hard work.
- Bu iş çok çalışma gerektirir.
She can't make up her mind whether to get a job or to go on to college.
- Çalışmak ya da üniversiteye gitmek arasında karar veremiyorum.
They labored in the factories.
- Onlar fabrikalarda çalıştılar.
Jim was afraid of physical labor.
- Jim bedensel çalışmadan korkuyordu.
Child as he was, he worked hard to help his mother.
- O,çocukken,annesine yardım etmek için sıkı çalıştı.
I worked hard to succeed.
- Başarmak için sıkı çalıştım.
I'm studying the American drama.
- Amerikan dramasını çalışıyorum.
I like studying history.
- Tarih çalışmayı severim.
He attempted to swim across the river.
- Nehri yüzerek geçmeye çalıştı.
Tom attempted to persuade Mary to go to church with him.
- Tom Mary'yi onunla birlikte kiliseye gitmek için ikna etmeye çalıştı.
Do you study English every day?
- Her gün İngilizce çalışıyor musun?
Before going to study in Paris, I have to brush up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.
Could you explain how the dishwasher works?
- Bulaşık makinasının nasıl çalıştığını anlatabilir misin?
While working, she had an accident.
- O çalışırken bir kaza yaptı.
How many times a day does that bus run?
- O otobüs günde kaç kez çalışır?
None of the computers can continue to run with a burnt card.
- Bilgisayarların hiçbiri yanmış bir kartla çalışmaya devam edemez.
Black people were compelled to work in cotton fields.
- Siyah insanlar pamuk tarlalarında çalışmak için zorlandılar.
Farmers are busy working in the field.
- Çiftçiler tarlada çalışmakla meşgul.
The University of Coimbra was established in 1290. It is one of the oldest universities in continuous operation in the world.
- Coimbra Üniversitesi 1290 yılında kurulmuştur. Avrupa'da ve dünyada sürekli çalışmakta olan en eski üniversitelerinden biridir.
Tom and Mary have to work together.
- Tom ve Mary birlikte çalışmak zorundalar.
We have to work together.
- Biz birlikte çalışmak zorundayız.
I went to many shops to look for the book.
- Kitabı bulmaya çalışmak için birçok dükkana gittim.
I've got to try to find them.
- Onları bulmaya çalışmak zorundayım.
I've got to try to find him.
- Onu bulmaya çalışmak zorundayım.
He is tired from overwork.
- O, fazla çalışmaktan dolayı yorgundur.
He died from overwork.
- O, fazla çalışmaktan öldü.
It's impossible to reason with a drunk.
- Bir sarhoşu ikna etmeye çalışmak imkansızdır.