You ought to be on time if you start now.
- Eğer şimdi başlarsan vaktinde varman gerekir.
Only a few people showed up on time.
- Yalnızca birkaç kişi vaktinde geldi.
I had an appointment at 2:30, but I was caught in traffic and couldn't get there in time.
- Saat 2.30'da buluşmam vardı ama trafiğe yakalandım ve oraya vaktinde varamadım.
I wasn't in time for school this morning.
- Bu sabah okula vaktinde gidemedim.
The magicians were segregated from the prison population and shot promptly at dawn.
- Sihirbazlar hapishane nüfusundan ayrıldı ve şafak vaktinde vuruldu.
He will be in London at this time tomorrow.
- O, yarın bu vakitte Londra'da olacak.
I had a good time last evening.
- Dün akşam iyi bir vakit geçirdim.
I put in an hour of jogging before I go to school.
- Ben okula gitmeden önce bir saatlik koşuya vakit ayırdım.
When I was little, I spent a lot of time in the country with my grandparents.
- Küçükken büyükanne ve büyükbabalarımla taşrada çok vakit geçirdim.
Tom and Mary spent a lot of time together when they were kids.
- Tom ve Mary çocukken birlikte çok vakit geçirdiler.
We haven't really spent time with each other for a while.
- Bir süredir gerçekten birbirimizle vakit geçirmedik.
She killed time reading a magazine while she waited.
- Beklerken, dergi okuyarak vakit geçirdi.
Buna nasıl zaman ayırıyor bilmiyorum.
- Nasıl vakit buluyor bilmiyorum.
Bu aralar IT sertifikasyonlarına çalışmak için epey zaman harcıyorum.
- Şu sıralar BT sertifikasyonlarına çalışmaya çok vakit harcıyorum.