- تعريف timing في الإنجليزية التركية القاموس.
- en uygun zamanda yapma 
-  (Biyokimya) süreleme
- hızını ölçme 
- zamanlama yaparak 
- rastlatma 
-  {f} zamanla Zamanlama her şeydir. -Timing is everything. 
 Zamanlaman mükemmeldi. -Your timing was excellent. 
 
- zamanlama Zamanlamanız mükemmel. -Your timing is perfect. 
 Zamanlamanız mükemmel. -Your timing's perfect. 
 
-  {i} (motorda) avans ayarı
-  {i} zamanında davranma
-  {i} zamanını ölçme
- timing gears motorun içinde valf ayarını temin eden iki dişli 
-  {f} zamanla: prep.zamanlayarak
- saat tut/ayarla 
-  {i} süre tutma
-  {i} zamanlama, (bir şeyi) en uygun zamanda yapma
-  {i} saat tutma
-  {i} hızını
- ayarlama 
-  (Askeri) SÜRE ZAMAN; ZAMANLAMA
-  {i} zamanlam Zamanlama çok önemli olacak. -The timing will be crucial. 
 Zamanlaman mükemmeldi. -Your timing was excellent. 
 
-  (İnşaat) zaman ayarı
- avans ayarı 
- time
- kere O, bir kerede üç basamak atladı. -He jumped up the steps three at a time. 
 Dört kere beş 20'dir. -Four times five is 20. 
 
- time
- vakit Facebook'taki arkadaşlarının resimlerine bakmak vakit kaybıdır. -Looking at your Facebook friends' photos is a waste of time. 
 O, yarın bu vakitte Londra'da olacak. -He will be in London at this time tomorrow. 
 
- time
- defa Bu defa hatalı olan benim gibi görünüyor. -This time, it looks like it is me who is wrong. 
 Film yıldızı söylediği bütün düşüncesiz şeylerden dolayı hatasını kabul etmekte defalarca zorlandı. -The movie star ate crow many times because of all the thoughtless things she said. 
 
- time
- zaman Zamanın ölçüsü nedir? -What are the measures of time? 
 Ne zaman geri döneceksin? -What time will you be back? 
 
- time
- süre Onlar uzun süredir burada yaşıyor. -They have lived here for a long time. 
 Oda uzun süredir boş. -The room has been empty for a long time. 
 
- timing belt
-  (Tekstil) zamanlama kayışı
- timing diagram
- zamanlama çizeneği 
- timing gear
- zamanlama dişlisi 
- timing error
- zamanlama hatası 
- timing analyzer
- zamanlama çözümleyicisi 
- timing belt
-  (Mühendislik) Triger kayısı
- timing chain
- tevzi zinciri, dağıtım zinciri 
- timing master
- zamanlama mastırı 
- timing matrix
- zamanlama matris 
- timing of
- zamanlama 
- timing adjustment
-  (Otomotiv) ateşleme ayan
- timing belt cover
-  (Otomotiv) triger kayışı
- timing belt pulley
-  (Otomotiv) triger kayış kasnağı
- timing chain
- zamanlama zinciri 
- timing chain
-  (Otomotiv) dağıtım zinciri
- timing chain
-  (Otomotiv) zaman zinciri
- timing chain
-  (Otomotiv) tevzi zinciri
- timing consideration
- zaman yer alma hesabı 
- timing consideration
-  (Askeri) ZAMAN YERALMA HESABI: Füze atış üssü hassasiyetinin etüdünde, füze veya aksamının, koruyucu örtüsü dışında kaldığı için düşman tesirlerine karşı hassas bulunduğu fasılayı belirtmek üzere kullanılan bir terim
- timing cue
-  (Pisikoloji, Ruhbilim) zamanlama ipucu
- timing diagram
- zamanlama cizenegi 
- timing gear case
-  (Otomotiv) tevzi dişlisi karteri
- timing gear case
- eksantrik dişli kapağı 
- timing gear casing
- tevzi dişlisi muhafazası 
- timing gear cover
- tevzi dişlisi kapağı 
- timing gear cover
- eksantrik dişli kapağı 
- timing gear housing
- tevzii kapağı boşluğundan 
- timing gear kit
- tevzi dişlisi kiti 
- timing gear plate
- tevzi dişlisi plakası 
- timing gears
-  (Otomotiv) zaman dişlileri
- timing information
- zamanlama bilgisi 
- timing lamp
- avans lambası 
- timing light
-  (Otomotiv) avans tabancası
- timing mark
-  (Otomotiv) avans işareti
- timing mark
-  (Otomotiv) zamanlama işareti
- timing marks
-  (Otomotiv) zaman işaretleri
- timing mechanism
- zamanlama mekanizması 
- timing pin
-  (Otomotiv) zamanlama pimi
- timing plate
-  (Otomotiv) zamanlama pleyti
- timing plate spring
-  (Otomotiv) zamanlama yayı
- timing pulley
-  (Tekstil) zamanlama kasnağı
- timing pulse
- zaman ayar vurumu 
- timing rate
- zamanlama oranı 
- timing recovery
- zaman dayanagi kazanimi 
- timing recovery
- zaman dayanağı kazanımı 
- timing retarded
-  (Otomotiv) ateşleme zamanı rötarı
- timing shaft
- kam dişlisi 
- timing shaft
- kamalı mil dişlisi 
- timing switch
- ayarlama şalteri 
- timing system
-  (İnşaat) zaman ayar düzeni
- timing valve
-  (Otomotiv) zamanlama valfi
- time
- zamanı göre ayarlamak 
- time
- zamanını/hızını kaydetmek 
- time
-  {i} tempo
- time
-  {i} aralık
- time
- ayarlamak 
- clock timing
-  (Bilgisayar,Teknik) saat güdümünde zamanlama
- clock timing
-  (Bilgisayar) saatle zamanlama
- ignition timing
-  (Otomotiv) ateşleme zamanlaması
- ignition timing
-  (Otomotiv) öndeleme değişimi
- investment timing
-  (Ticaret) yatırımda zamanlama
- time
-  (Kanun) önel
- time
- çarpı Dört çarpı beş yirmidir. -Four times five is twenty. 
 Beş çarpı iki ona eşittir. -Five times two equals ten. 
 
- time
- dem Ne alışveriş etmek ne de anneme hoşça kal demek için zamanım vardı. -I had neither the time to go shopping, nor to say goodbye to my mother. 
 O zaman Japonya'da hiç demir yolu yoktu. -There were no railroads at that time in Japan. 
 
- time
- vakitli 
- time
- devran 
- time
- gün O otobüs günde kaç kez çalışır? -How many times a day does that bus run? 
 Bu ilaçlardan günde üç kez alınmalı. -These medicines should be taken three times a day. 
 
- time
- ahit 
- time
- süresini ölçmek 
- time
- sefer Bir mıknatıs bir seferde çok sayıda çiviyi toplayabilir ve tutabilir. -A magnet can pick up and hold many nails at a time. 
 Bir dahaki sefere beni görmeye geldiğinde, sana kitabı göstereceğim -Next time you come to see me, I will show you the book. 
 
- time
- posta Postane saat kaçta kapanır? -What time does the post office close? 
 Eğer bir süre evden uzak olursam, posta servisini bırakacağım. -If I'm away from home for a period of time, I will stop mail delivery. 
 
- time
- nihayet Nihayet bu üç hafta içinde aldığım postayı yanıtlamak için zamanım var. -Finally I have time to reply to the mail I received these three weeks. 
 Tom nihayet öğle yemeği sırasında buraya geldi. -Tom finally got here around lunch time. 
 
- time
-  (Kanun) mehil
- time
- senkronize etmek 
- time
- yol Tren yola çıkmadan önce biraz zaman var. -There is a little time before the train departs. 
 O zaman Kuzey Amerika'da birkaç tane yol vardı. -Few roads existed in North America at that time. 
 
- time
- hızını ölçmek 
- time
- usul 
- time
- -in zamanını ölçmek 
- centrifugal timing mechanism
- santrifüj  avans tertibatı 
- ignition timing
- ateşleme ayarı 
- ignition timing
- avans değişimi 
- ignition timing shaft
- ateşleme ayar mili 
- injection timing device
- püskürtme zamanlama aygıtı 
- injection timing hub
- püskürtme zamanlama göbeği 
- injection timing sleeve
- püskürtme zamanlama bileziği 
- spark timing
- ateşleme ayarı 
- time
- çağ Beni ilk adımla çağırmanı senden kaç kez istemek zorundayım? -How many times do I have to ask you to call me by my first name? 
 Uzun süredir ondan ilk kez bir çağrı aldım. -I had a call from her for the first time in a long time. 
 
- time
- zamanlamak 
- time
- zamanı -e göre ayarlamak 
- time
- an 
- time
- devir Devir kötü. Güçlü olmaya çalış! -Times are tough. Try to be strong! 
 
- time
- müddet Bir müddet yürüyerek göle geldik. -Having walked for some time, we came to the lake. 
 
- That player´s got a good sense of timing
- O oyuncu iyi zamanlama yapıyor 
- Timing belt
- trigel kayısı 
- centrifugal timing mechanism
- santrifüj avans tertibatı 
- lap timing
- Tur zamanı, tur zamanlaması 
- matter of timing
- zamanlama meselesi 
- memory timing
- bellek zamanlama 
- time
- seferde 
- time
- sefere Gelecek sefere oyunu kazanacağım. -I will win the game next time. 
 Bir dahaki sefere beni görmeye geldiğinde, sana kitabı göstereceğim -Next time you come to see me, I will show you the book. 
 
- timings
- zamanlamaları 
- two-timing
- İki zamanlama 
- valve timing
- supap ayarı 
- Entry of Doffer Timing Window
-  (Tekstil) Takım Değiştiricinin Zamanlanmasının Girişi" ekranı
- Ring Spinning Machine Timing Window
-  (Tekstil) Ring İplik Makinesini Zamanlama ekranı
- actual ignition timing
-  (Otomotiv) gerçek ateşleme zamanı
- advance timing
- avans zamanlaması 
- advanced ignition timing
-  (Otomotiv) yüksek avans
- advanced timing
-  (İnşaat) yüksek avans
- attack timing
-  (Askeri) TAARRUZ ZAMANLAMASI: Patlama ve paralanmaların olduğu veya silahların amaçlanan hedeflere ulaştığı tahmini veya gerçek zaman
- attack timing
-  (Askeri) taarruz zamanlaması
- clock timing
- saat gudumunde zamanlama 
- deceleration timing
-  (Otomotiv) yavaşlama zamanlaması
- fuel injection timing
-  (İnşaat) avans
- ideal ignition timing
-  (Otomotiv) ideal avans eğrisi
- ignition timing
-  (İnşaat) ateşleme zaman ayarı
- injection pump timing
-  (Otomotiv) enjeksiyon pompa zamanlaması
- injection timing
- püskürtme zamanlaması 
- injection timing
-  (Otomotiv) enjeksiyon zamanlaması
- injection timing
- pompa sente ayarı 
- injection timing device
-  (Otomotiv) enjeksiyon avans tertibatı
- injection timing hub
-  (Otomotiv) püskürtme ayar göbeği
- injection timing sleeve
-  (Otomotiv) püskürtme ayar bileziği
- local timing generator
-  (Askeri) yerel zamanlama üreteci
- master timing generator
-  (Askeri) ana zamanlama üreteci
- pixel timing
-  (Telekom) benek zamanlaması
- positioning, velocity, and timing
-  (Askeri) mevki, hız ve zamanlama
- project timing
- proje zamanlama 
- reflex timing
-  (Tıp) refleksogram
- round trip timing
-  (Askeri) gidiş-dönüş zamanlaması
- sequencing and timing
- sekans ve zamanlama 
- time
-  {f} saat tutmak
- time
-  {f} zamanlama yapmak
- time
-  {i} doğum zamanı
- time
-  {f} süre tutmak
- time
-  {i} zaman, vakit: It'll take a long time. Çok zaman ister. It's time for bed. Artık yatma zamanı geldi. Now's exactly the right time! Şimdi tam
- time
-  {f} zamanlama yap
- time
-  {i} vade
- time
-  {f} tempo tutmak
- time
- uydurmak Zamana ayak uydurmak için kitaplar ve dergiler okurum. -I read books and magazines to keep up with the times. 
 Zamana ayak uydurmak için gazeteler okumalısın. -You should read the newspapers in order to keep up with the times. 
 
- time
-  {f} kurmak Duydum ki İngiliz insanlarla arkadaşlık kurmak zaman alıyor. -I hear it takes time to make friends with the English people. 
 Bu fabrikayı kurmak, uzun bir zamana ve bir sürü paraya mal oldu. -It took a long time and a lot of money to build this factory. 
 
- time
-  {f} 1. zamanlamak, (belirli bir zamana) denk getirmek, rastlatmak, (belirli bir zamana göre) ayarlamak, planlamak: He timed it so that he'd
- time
- zaman saat Saat / Zaman 
- time
- zamanlamak, (belirli bir zamana) denk getirmek, rastlatmak, (belirli bir zamana göre) ayarlamak, planlamak: He timed it so that he'd 
- time
- saat tut/ayarla 
- time
-  {i} zaman,zama
- time
-  {f} temposunu belirlemek
- time
-  {i} uygun zaman Ben uygun zamanda bunu ona anlatacağım. -I will tell it to him at the proper time. 
 Araştırmanın sonuçları uygun zamanda açıklanacak. -The results of the survey will be announced at the appropriate time.