saldır

listen to the pronunciation of saldır
التركية - الإنجليزية
sick him
{f} storm

Fifteen hundred migrants stormed the Channel Tunnel. - On beş bin göçmen Kanal Tüneli'ne saldırdı.

{f} insult

The aggression was provoked by all those gratuitous insults. - Saldırı tüm bu gereksiz hakaretler tarafından kışkırtıldı.

{f} mugging

Many muggings go unreported. - Soygun amaçlı birçok saldırı bildirilmiyor.

molest
snipe

Tom was the victim of a random sniper attack. - Tom rastgele bir keskin nişancı saldırısının kurbanıydı.

{f} molested
{f} mug

Mary was mugged on her way home. - Mary eve giderken saldırıya uğrayıp soyuldu.

Dan was assaulted by a mugger. - Dan bir soyguncu tarafından saldırıya uğradı.

{f} attacking

An enemy is attacking them. - Bir düşman onlara saldırıyor.

There have been some stories in the news about pets attacking their owners. - Haberlerde sahiplerine saldıran evcil hayvanlar hakkında bazı hikayeler vardı.

{f} attack

At the Battle of Verdun, French forces stopped a German attack. - Verdun Savaşında,Fransız güçleri bir Alman saldırısını durdurdu.

The enemy kept up their attack all day. - Düşman bütün gün saldırısına devam etti.

{f} attacked

She attacked him with a pair of scissors. - O, bir makas ile ona saldırdı.

The angry mob attacked the building. - Öfkeli kalabalık binaya saldırdı.

jump on
rampage
{f} assault

He was charged with assault and battery. - Saldırı ve darptan suçlandı.

Tom has been arrested three times for assault. - Tom saldırı için üç kez tutuklandı.

tear into
{f} lunge
snipe at
{f} assaulted

Linda was sexually assaulted by Dan. - Linda, Dan tarafından cinsel saldırıya uğradı.

Dan was assaulted by two people. - Dan iki kişi tarafından saldırıya uğradı.

lay about
assail

Dan killed his wife and made it appear as the work of an unknown assailant. - Dan karısını öldürdü ve bunu bilinmeyen bir saldırganın işi olarak gösterdi.

He shot his assailant but didn't kill him. - Saldırganını vurdu ama onu öldürmedi.

sal
raft

The guide sat at the front right of the raft. - Rehber salın ön sağında oturdu.

The boy went down the river on a raft. - Çocuk bir sal üstünde nehirden aşağıya doğru gitti.

sal
ferry
sal
emit
sal
timber hitch
sal
mantilla
sal
float

Tom floated down the river on a raft. - Tom bir sal üzerinde nehirden aşağı süzülüyordu.

Tom floated downstream on a raft. - Tom bir salla akıntı yönünde batmadan yüzdü.

sal
prov. coffin
sal
mug

Dan was assaulted by a mugger. - Dan bir soyguncu tarafından saldırıya uğradı.

Tom was carrying a lot of cash when he was mugged. - Saldırıya uğradığında Tom birçok nakit taşıyordu.

التركية - التركية

تعريف saldır في التركية التركية القاموس.

SAL
(Osmanlı Dönemi) f. Sene, yıl
SAL
(Hukuk) Yıl, içinde bulunulan yıl
sal
At arabası üzerine saman taşımak için uzun ağaç kalaslarla kurulan düzenek
sal
Birçok kalın direk yan yana bağlanarak yapılan, düz ve korkuluksuz deniz veya ırmak taşıtı: "Dalgaları ufukları örten bir denizde, küçük bir sal parçası üstünde bir boraya mı tutulduk?"- Y. K. Karaosmanoğlu
sal
Tabut
sal
Birçok kalın direk yan yana bağlanarak yapılan, düz ve korkuluksuz deniz veya ırmak taşıtı
sal
ırmağın üstünden aktığı büyük yassı taş
sal
Yıl, sene
sal
ince büyük yüzeyli taş
الإنجليزية - التركية

تعريف saldır في الإنجليزية التركية القاموس.

SAL
(Askeri) hafif silahlar dolabı (small arms locker)
Sal
{i} kimyasal tuz
Sal
{i} tuz [kim.]
Sal
tuz