Hızlı bir kahvaltı yaptım.
- I had a quick breakfast.
Sadako uykuya dalmadan önce hızlı bir şekilde kağıdı katlamayı denedi.
- Quickly Sadako tried to fold the paper before she fell asleep.
Ona mümkün olduğunca çabuk ihtiyacım var.
- I need it as quickly as possible.
Birinci Dünya Savaşı, çabuk ve kolay sona ermedi.
- World War One did not end quickly or easily.
Güzel konuşan bilim adamı kolayca tartışmaya katıldı.
- The eloquent scholar readily participated in the debate.
Jack çamı kozalakları, örneğin, büyük bir ısıya maruz kalıncaya kadar tohumlarını bırakmak için kolayca açılmazlar.
- The cones of the jack pine, for example, do not readily open to release their seeds until they have been subjected to great heat.
Tom onun yapmasını istediğimiz şeyi seve seve yapmaya söz verdi.
- Tom readily promised to do what we asked him to do.
Seve seve ricamı dinledi.
- She readily listened to my request.
Tom hatalarını isteyerek kabul eder.
- Tom readily admits his mistakes.
Zaman çabucak geçiyor.
- Time passes by quickly.
Haydi bu resmi çabucak tamamlayalım.
- Let's complete this picture quickly.
O kıvrak zekalı bir adam.
- He is a quick-witted man.
Tom kıvrak zekalı, değil mi?
- Tom is quick-witted, isn't he?
readily achievable.