First impressions are the most lasting.
- İlk izlenimler en kalıcı olanlardır.
The scenery of the Alps left a lasting impression on me.
- Alplerin manzarası bende kalıcı bir izlenim bıraktı.
A permanent costs extra.
- Kalıcılık ekstra bir maliyettir.
Mrs. Brown warned Beth that if she didn't eat properly she would be permanently overweight.
- Bayan Brown, o uygun şekilde yemek yemezse, kalıcı kilolu olacağı konusunda Beth'i uyardı.
Tom is very persistent, isn't he?
- Tom çok kalıcı, değil mi?
Hostilities permanently ceased.
- Düşmanlıklar kalıcı olarak durdu.
You're still young, but not permanently.
- Hala gençsin ama kalıcı olarak değil.
This is a really catchy song.
- Bu gerçekten çok akılda kalıcı bir şarkı.
The company has a catchy slogan.
- Şirketin akılda kalıcı bir sloganı var.
In addition many groups have been formed so that the elderly can socialize with one another and remain active participants in American life.
- Ek olarak yaşlılar birbirleriyle sosyalleşebilsin ve Amerikan hayatının aktif üyeleri olarak kalabilsinler diye birçok topluluk kurulmuştur.
Words fly, texts remain.
- Söz uçar, yazı kalır.
I'd like to stay one more night. Is that possible?
- Bir gece daha kalmak istiyorum. Mümkün mü?
I can't stay here forever.
- Sonsuza dek burada kalamam.
A man named George was staying at a hotel.
- George adında bir adam bir otelde kalıyordu.
I should study now, but I prefer staying on Tatoeba.
- Şimdi çalışmalıyım ama Tatoeba'da kalmayı tercih ediyorum.
Let's quickly finish the remaining work and go out for some drinks.
- Kalan işi çabucak bitirelim ve dışarı biraz içmeye gidelim.
There were few students remaining in the classroom.
- Sınıfta kalan çok az sayıda öğrenci vardı.
The problem remains to be solved.
- Sorun çözülmeden kalır.
Words fly away, the written remains.
- Söz uçar, yazı kalır.