kalıcı

listen to the pronunciation of kalıcı
التركية - الإنجليزية
lasting

This new plan may bring a lasting peace. - Bu yeni plan kalıcı bir barış getirebilir.

This book left a lasting impression on her. - Bu kitap onun üzerinde kalıcı bir izlenim bıraktı.

permanent

A permanent costs extra. - Kalıcılık ekstra bir maliyettir.

Everybody wants permanent peace. - Herkes kalıcı barış istiyor.

persistent

Tom is very persistent, isn't he? - Tom çok kalıcı, değil mi?

perennial
permanent, lasting, perpetual, resident
consistent
(Hukuk) indelible
permanent, lasting
perdurable
lingering
stable
residual
nonvolatile , permanent
long lasting
{s} abiding
(İnşaat) plastik
indwelling
(Bilgisayar) modal
resident
durable
remaining
perpetual
nonviolatile
enduring
relict
(Mukavele) standing
kalıcı (izlenim/etki)
indelible
kalıcı görüntü
(Teknik,Televizyon) persistence
kalıcı hale getirmek
to make it permanentsustainpreserveretain
kalıcı apre
permanent finish
kalıcı arkadaş
steady
kalıcı bellek
nonvolatile memory, permanent memory, permanent storage
kalıcı biçimde
consistently
kalıcı görüntü
afterglow
kalıcı hata
permanent error
kalıcı izlenim
lasting impression
kalıcı olarak
perennially
kalıcı olarak
permanently

Hostilities permanently ceased. - Düşmanlıklar kalıcı olarak durdu.

You're still young, but not permanently. - Hala gençsin ama kalıcı olarak değil.

kalıcı olarak yerleşmek
dig in
kalıcı plise
permanent crease
kalıcı program
resident program
kalıcı yordam
resident routine
akılda kalıcı
catchy

The company has a catchy slogan. - Şirketin akılda kalıcı bir sloganı var.

This is a really catchy song. - Bu gerçekten çok akılda kalıcı bir şarkı.

kal
{f} remain

Words fly away, the written remains. - Söz uçar, yazı kalır.

Words fly, texts remain. - Söz uçar, yazı kalır.

kal
devolve
kal
hover over
kal
{f} stay

I can't stay here forever. - Sonsuza dek burada kalamam.

I'd like to stay one more night. Is that possible? - Bir gece daha kalmak istiyorum. Mümkün mü?

kal
{f} staying

I should study now, but I prefer staying on Tatoeba. - Şimdi çalışmalıyım ama Tatoeba'da kalmayı tercih ediyorum.

I'm now staying at my uncle's. - Şu an amcamın evinde kalıyorum.

kal
{f} remaining

Let's quickly finish the remaining work and go out for some drinks. - Kalan işi çabucak bitirelim ve dışarı biraz içmeye gidelim.

The reason both brothers gave for remaining bachelors was that they couldn't support both airplanes and a wife. - Her iki erkek kardeşin bekar kalmak için ileri sürdüğü neden onların hem uçaklara hem de bir eşe bakamayacaklarıydı.

akılda kalıcı
memorable
akılda kalıcı bölümler
highlights
akılda kalıcı olmayan
slippery
hatırda kalıcı sahneler
highlights
kal
word, talk
kal
snub
kal
remains

Words fly away, the written remains. - Söz uçar, yazı kalır.

He remains calm in the face of danger. - O, tehlike karşısında sakin kalır.

savaşa kalıcı çözüm
(Politika, Siyaset) permanent end to fighting
yarı kalıcı
semi permanent
yarı kalıcı boya
semi permanent color
الإنجليزية - الإنجليزية

تعريف kalıcı في الإنجليزية الإنجليزية القاموس.

kal
Era
kal
Strife
الإنجليزية - التركية

تعريف kalıcı في الإنجليزية التركية القاموس.

KAL
(Askeri) kritik unsurlar listesi (key assets list)